20100109

ADEM&HAVVA / ADEM&HAVVA 2

AltBölüm
 
Etimoloji
 
 
Huriye, Vildan Valhuriye, Walkürie= Vil, Val ve Havva'nın Avva olan biçimi aynı köktendir. Walküriye'ler ise eski germen efsanelerinde, Walhalla=Allah'ın holü, toplantı yeri, İngilizce Hall, Alm, Halle ile eşdeğer anlamlıdır. İnanışa göre buraya Şehit germen savaşçıları çıkarılır. Orada muhteşem bir manzarada ve kendilerine bal şerbeti ikram eden Valkhuriye=Valkyrie, Walkürije'ler armağan edilir. Wal ile Bal arasında da bir bağlantı vardır.
 
Örneğin Türkoloji’ye vakıf olanlar anımsayacaklardır. Eski Türklerin Beşbalık=Baş cennet, Hanbalık=Han Cenneti" adlı başkentleri ve bunun terminolojileri vardır. Özellikle Cennetteki Bal ırmaklarını anımsayalım.
 
Balık olan kelimenin bildiğimiz balık ile ilgisi yoktur. -IK (AK, EK, İKİ vb.) türetmesi olup ÇİFT BAL anlamındadır. Eski Turanca'da organlarımızın On (UN, IN yani tek olan demektir. Bir=Pre=ÖN ile bağlantılıdır.) O halde IK-EK-AK'ın (İki ve ikirmik=Yirmi )tersine çift anlamı vardır.
 
İlkine örnek
"Al+ın, (alandan ALIN)
Bur+un, (Burmaktan, ele gelen dışarlak en uzun organ olan burun)
Kar+ın (Hem karaciğer hem karın) gibi tek organlardır.
 
İkincisine örnek,
Şak+ak, (Çift şaklayan)
Yan+ak, (İki yanda duran)
Dud+ak, (Tutmaktan, frnansızca touche, ing. Touch gibi, tut+ak)
Böbür+ek=(Börülce= fasulya ye benzeyen bir çift anlamında Böbrek)
Dam+ak (Çift dam, iki çatı)
taş+ak (Dışa taşan çift) gibi organlar
 
Anadil Turanca'dan Türkçeye geçen en eski kelimelerdir. (Örneğin Türkçe soğuk su, Kore dilinde soksu'dur. Eskimoca Qaanaak=Grönland'da Thule=Zül okunur, adlı bir yerleşim biriminin eskimoca adıdır. Kaanaaak'ın sondaki AK takısının anlamı, ana dili olan Turanca ile aynıdır. Eskimoca ve Finogriyen ile Macar dillerindeki KAYAK ve Kayık, çift omurgada kayan demektir ki, Türkçe ve Moğolca'da da aynıdır.)
 
KAAN boynuz KAANAAK=İki boynuz demektir. (İng. Corn ve Arapça Karn) ile tıpatıp özdeştir. Laponca KARNAK=Çift boynuz, Ren geyiği demektir. Bunun gibi diğer Finogriyenler ve Moğollar da KARN'ı kullanırlar. Moğolca’ya örnek Tarak, (Çift çift tarayan) gibi ikinin katları halinde adlandırılırlar.
 
Ayrıca daha sonraki dönemde tıpkı İngilizce gibi "S" çoğul eki kullanılmıştır ki, LAR, daha sonra Türkçe’de çoğul eki olmuştur. OKS=ÖKÜZ=Çift boynuzlu, OMS= Omuz=Yumurta gibi yuvarlak bir çift omuz. Körs=Körüz=Göz, Yıl=ışık çoğulu Yıldırım'dan türeyen YILDIZ gibi, Al, Yal=Ateş'ten yalaz ve Al=Alev gibi Al renkli olandan (Nar'den) YALbus=Yılbız=Albız=İblis=Şeytan gibi kelimeler kök lisanlardan gelmiştir.
 
Bu sunduğum kelimeler Sami dili kadar eskidir. Nuh'un dört oğlu Ham, Sam, Yamm ve Yafes'ten türeyen bu ilk dört dil ailesi birbiriyle eşit zamanda türemişlerdir. Turanca, Nuh'un sarışın oğlu Yafes (Yavuz, hatta daha sonra Oğuz) 'in dilidir. Yafes'in en küçük oğlu Turan'ın eşi olan Athena (Açina, Asena) dişi kurt mitleri bile bu verilere dayanır.
 
Elbette bunları modern Hadis kitabına dönmüş olan İnternet sayfalarında ya da Türkoloji kitaplarında bulamayacaksınız. Orada her şey "Göreceli" yani referansı kendi zehabı ve zannı olan kişilerin yazdıklarıdır. Örneğin bir arkadaşımız WEBB Hadislerini bize kaynak olarak göndermiş ve yarım yamalak Webb Hadisleri ile karışık kendi fikrini söylemektedir ve buna kesinlikle inanmamızı istemekte aksi halde şarlatan olarak sizi ilan edecektir.
 
AltBölüm Sonu
 ___________________________________________________________________________
 
 Biraz araya etimoloji soktuktan sonra gelelim Adem ve Havva atalarımıza:
 
Havva iyice Azazil'in vesveselerine kaptırmıştı kendini ve her fısıldanan (Yani Adem duymasın diye sadece O'na söylenen fısıltı, fisudirinnasi...) vesveseye inanıyordu. Komşu Cennetteki kendi gibi dişi olan Vildan-Huriye (Walküri)nin Adem'i elinden almasından, Adem'in onu tercih etmesinden korkuyordu.
 
Sonrası biliniyor, "Ölümsüzlük ağacı diye bildirilen Lanetli Ağaç'tan ünlü meyveyi bir kerede yedi. İşte o an, "Nefsini terbiye eden lanetli" ağaç terbiyesizlik ederek, ona Nefsinin içgüdülerini göstermişti.
 
Beslenme
(Yedikçe doymuyor acıkıyordu.)
Savunma
(Özsavunma yapacağı yerde, Adem'e saldırıyor ve barış gezegeninin huzurunu kaçırıyordu.)
Üreme içgüdüleri ayaklanmıştı.
(Kendinin çıplak olduğunu, cinsel organlarının sanki bir çirkinlikmiş gibi ortaya çıktığını görüyordu ve öylesine paniklemişti ki, İncir yaprağıyla kendini örtmeye çalışıyordu.)
 
Asıl dehşetli olan, o yediği şeyin, diğer yedikleri gibi, bir parfüm biçiminde uçması yeteneğini yitirmişti. O yediği, şimdiye dek hiç bilmediği bir biçimde, içindeki bir yere çökmüş ve dışarı çıkmak bilmiyordu.
 
İlk kez ağrı, acıyı hissediyordu.
Tüm bunlar bilmediği yabancı duygulardı.
 
"Ey Nisa (İnsan dişisi) Niçin bir dal ile kendi altını delip, yediğinden kurtulmak istiyorsun? Niçin ziynetini o yaprakla örtüyorsun? Defol Cennet'ten in yeryüzüne! Adem senin vesvese ettiğin gibi artık öteki eşiyle kalacaktır. (Huriye, Vildan ile...)"
 
> Kaptan peki hata yapmasaydık cennette, ne olacaktı?

Cennette ne olacaktı sorusunun yanıtı "Şeceretül Melune ve onun incir yaprağı" sırrında... Ama bunları RABBİM bildiğinden, sürekli Adem Z Ü R R İ Y E T İ demekteydi. Nasıl kovulduğumuz ile ilgili ayetleri yazabilirseniz açıklarım.

Ta-Ha 121. Nihayet, ikisi de ondan yediler. Bunun üzerine, çirkin yerleri kendilerine açıldı; üzerlerine cennet yapraklarından örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine isyan etmiş, azmış, ziyana uğramıştı.

Yukarıdaki ayeti düzeltiyorum: ikisi (Üçü değil, Huri yemiyor) o yasak ağaçtan (Kalu Belada nefsimizin sınandığı açlık ağacı) yediler. Bundan itibaren "SAKLI organlarını" gördüler. (Çirkin diye bir şey yok) Sündüzlerinde (Cennet derisidir) açılan bu gediği yapraklarla kamufle etmeye çalıştılar.
 
Şimdi saklı organları nasıl keşfedersiniz?
 
Cennet'te herşey ÇOK BOYUTLU (11 boyutun tamamı) fakat bir tek LANETLİ AĞAÇ üç boyutlu. Şimdi sizlere bir test yaparak bunu anlatmaya çalışacağım: Bir rugby topu çizin. Ortasına da bir futbol topu koyun. Bu nedir? (> göz) Devam edelim: Sonra da iki francala ekmeği biçimini topların önüne koyalım. Bu nedir? (Artık göz değil)
 
Futbol topu=Baş/kafa
Rugby topu = Omuzlar
İki francala biçimi=Bacaklar
 
Demek ki YUKARIDAN bakıyormuşum. Ama o oturmuş-ki bacakları da görünüyor) Tabii dize kadar olan kısım görünüyor. (Bileğe kadar olanlar değil) Bu bir kadın olsun, çıplak olsun! Çıplak olarak görmüyorum ki???????? Bir insana 90 derece dik bakıyorum çünkü. Bir de bu VASAT bakışın VİTİR'i var. Yani o kişiye alttan bakıyorsunuz. (Ki bunu yazmıyorum, siz canlandırın)
 
Neyin M İ S A L İ N İ verdim dersiniz?

Bunun üzerine, çirkin yerleri kendilerine açıldı; üzerlerine cennet yapraklarından örtmeye başladılar. Yerleri kendilerine açıldı; Burada 11 boyutun KÖRÜ oldular ve olayları sadece VERTİCAL olarak kavradılar.
 
Üçboyutlu-yatay olarak birbirlerini gördüler.
ARKADAŞLIK/PLATONİ duygusunu yitirdiler.
 
Oysa onlar orada ebedi gönül arkadaşlarıydılar. 11 boyutun doyulmazlığıyla bakıyorlardı. Üçboyut gözlüğü dışında tüm diğer 8 boyutun KÖRÜ oldular.
 
Kalu Bela ağacı onlara birçok şeyi hatırlattı. TEK BİR NEFS iken, birbirlerinden ERKEK ve DİŞİ olarak ayrıldıkları TEK BÖLGEYİ hatırladılar. O Bölge çokboyut içinde "KÖR NOKTA" idi.
 
Ama boyut körlüğü nedeniyle, o kör noktayı gördüler. (Körnokta gerçek bir örnek/misaldir. Kürenin tek KÖR noktası yani beyne giden sinirlerin çıktığı göz olmayan göz noktası)
 
Artık biliyorlardı>>>>Nereden ayrıldıklarını>>>BİTİŞİKKEN
şimdi de yeniden BİRLEŞMEYE koşuyorlardı.
 
Lanetli ağacın yaptıkları anlatmakla bitmez!
Sadece bir özelliğini anlattım.
 
Kalu Bela surborusunun İÇİDİR. (Allah Rahmi) Orada kar taneleri gibi RUH(lar) idik. 11 boyutlu yaşayan... Orada 11 boyutlu olmayan tek şey AÇLIK AĞACIYDI!
 
Allah, bizi sınarken, sürekli besliyordu o sözü edilen ağaçtan... SON OLARAK o ağacı yani besini yasaklayınca, nefsimiz YENİLDİ ve "Tamam be yaw, benim Rabbimsin, haydi bana ağaçtan besin ver" diyen küstah nefsimiz, Ebu Süfyan'ın sözünü söylemişti: "Eslemna!" Yani SELAMET istememiş; "Teslim oldum" demiştir. Düşmanına yenilen biri gibi...
 
O ağaç, biri Sidreye diğeri cehenneme Zakkum olmak üzere BİTİŞİK kondu. Yani ağacın kendisi Sidretül Münteha'da biter-ki bu kutsal yanıdır- Mel'un yanı ise Zakkum ağacıdır.

> Duhan (43-46) Gerçekten zakkum ağacı, Günahkârların yemeğidir. O pota gibi karınlarda kaynar. O, kızgın bir sıvının kaynaması gibidir.
 
Dikkat ediniz ki, cehennemde ebedi kalan bile illa ki BESLENECEK!
 
Zakkum, cehennemin dibinden çıkar. Yani cehennem yerçekimine bağımlıdır. Oysa Tuğba ağacı ARŞ'tan yere doğru açılmıştır. Cennetlikler bunların enfes yiyeceklerini alttan toplarlar, demek ki Cennet'te ÇEKİM ters.
 
Yani yere sağlam basıyorsunuz AMA, dilerseniz yükselip uçabiliyorsunuz. Bu bildiğimiz uçmak gibi değil. İpucu olarak, ırmaklar AŞAĞIda ve her yöne (başyukarı da) akıyorlar. Bu yerde bir çekim olduğunu fakat, yükseldikçe bunun sıfıra kadar vardığını gözlemleyebiliyoruz.
 
Ama şeceretil Mel'une Tuba ağacı gibi değildir. KÖKÜ YERDEDİR! Kökü yerde olan ağaçlar>>>ZAKKUM serisindendir. TUBA serisinden değillerdir. (Tuğba da deniyor) (Çağlayanlar içeride) Eğilip bakmak gerekmiyor, 11 boyutlu olarak tamamını görüyorsunuz.

> Necm Suresi (14-15)  Son sınır ağacı, Sidretül Münteha yanında. O ağacın yanındadır sığınılacak bahçe.

Bakışınız o şeyi 360 derece görüyor. (Oysa 3 boyut körlüğünde tek bir yönden görürsünüz. Adem Havva da bunu yaşadılar) (Gördükleri TEK ŞEY'i de yapraklarla kapatmaya çalıştılar)
 
Sidretül Münteha VARILACAK CENNET'tir.
 
Yani işin GİRİŞİ Tuğba ağaçları da bundan sonra başlar. Çıkışı ARŞ'tandır. Sidreye doğru her yere her yönden (11 boyut yönünde her yerden) cennet ehline eşsiz dekor, serinlik, koku, müzik, elbise, yiyecek vb. olarak sarkar. 
 
Dileyen onu kendine yöneltir-tıpkı kuşları yemek üzere kendine yönlendirdiği gibi-
Bunları canlandırmak çok zor. Çünkü Cennet'te hiçbir şey dünyadan bir şeye benzemez!
Renk sayısı 7 değil sonsuzdur. Nota sayısı da sonsuzdur 7 değildir. Gürültü yoktur, her ses bir notadır ve CHORUS'un dilinde şarkılar olur. Ben ne kadar anlatsam BOŞ çünkü bu yasalar bildiğimiz evren yasaları değil! İnsanlar TEK bir şeydir. (Hücre, organlar vb. yoktur.)
 
Tamamen tek hücrelilerden arındırılmıştır. Tertemizdir-inanılmaz-hiç kirlenmez, bildiğimiz hiçbir organik artık bırakılmaz. tersine her ürettiğiniz şey inanılmaz güzel kokar. Sonsuz koku içinde ÖZEL bambaşka kokular... Orayı görmedim elbette, ama ayetler böyle diyor.
 
Ben de onları deşifre ediyorum sizlere... Dualarımla sizleri oraya uğurlamak üzere anlatıyorum bunları... Belki ben de affedilir gelirim-randevuya-Allah affederse... Günde 10 yalan banko söylüyorum, nasıl affedileceğimi de bilmiyorum.
 
 
Hans Von AIBERG

No comments:

Post a Comment