20100109

CENNET&CEHENNEM / GERÇEK

GERÇEK OLAN öteki taraftır.

Burada bir damla su (ömür), orada sonsuz bir derya-umman. EBEDİ yaşam oradadır, burada değil. O halde gerçek üstü gerçek bazında burası HAYAL’dir. (Alperenler de aynı tasavvuf görüşündeydi.)

Biz aslında ORADAYIZ, orada sınanıyoruz. Orada başımızı secdeden kaldırdığımızda (ki mahşerde yeniden canlanıp hiç ölmeyeceğiz, ebedi olarak cehennem ve cennet’te yaşayacağız), mahşerde secdeden kalkıp dirildiğimiz anda; “Kalu Bela’nın devam ettiğini, tüm evrenin ömrünün sadece bir gün veya daha az olduğunu” göreceğiz. (“İnanmazsan sayanlara sor” ayeti... “Dünyada ne kadar kaldınız” sorusuna yanıt...)

<> 23(Muminun)/113; Derler: “Bir gün yahut günün bir kısmı kadar; sayanlara sor.”

Bir şey daha göreceğiz: Biz DÜNYADA bir hologram çevresinde yaşamışız. Dün ve yarın yok, sadece ŞUAN var, AN’ı yaşıyoruz.

Demek ki burası HAYALEVİ, sürrealitenin üstündeki gerçek orası! Pekiyi neden gerçekleri karıştırıyoruz da “İnanmazsan sayanlara sor” diyoruz? Çünkü Kalubela’da RUH fazındaydık, beden, nefs vb yoktu. Varsa yoksa takyon evreni içindeydik.

Bu hal bir GERÇEK ÜSTÜ TEK GERÇEK olan hakikattir, bize soyut gibi geliyor. Sonra öldüğümüzde bu hayatın da HAYAL olduğunu göreceğiz.

“Hoppala bu da soyutmuş” diyeceğiz ve işte o gün gelecek ki, Allah’ımız bize baştan verdiği ruhu, sonradan eklediği nefs ve bedeni, üçünü birden SOP-SOMUT olarak mahşerde –bize- verecektir. O yüzden relativite ortadan kalkacaktır.

Orası (mahşer) ışık hızından hızlı titreştiğinden, bir tek gün bizim 365 bin günümüz olacaktır. Nefsimiz bedenimiz olacak. Üstelik nefsimiz bedene hapis olduğundan, orada bile bize pislik yapacak: “Nasıl olsa bu bedeni kullanan benim” diyecek. Mesela çaldığımız bir hırsızlık eylemi için, “Ben yapmadım, iftira” diyecektir.

Allah’ımız da aynı bedene RUH’u koyduğundan, bu kez Ruh’dan bihaber gibi olmayan bedenimiz veya beden üyelerimiz (ellerimiz gibi), nefsin yerine geçen DOĞRUCU Ruh’un da bedeni kullanması dolayısıyla – mesela ELLERİMİZ’i- konuşturacaklar. Ruh, elimizden dile gelecektir: “Ben çaldım” diyen bir el!!! “Sana ne oluyor böyle?” diye şaşıracağız! Hiç el konuşur mu? Nefs ile birlikte konuşuyor da, RUH ile birlikte niye konuşmasın ki? Şaşacak bir şey mi var bunda?

<> 36(Yasin)/65; Bu gün ağızlarını mühürleriz de bize elleri söyler ve ayakları şehadet eyler: Neler kesbediyorlardı?

Çünkü Ruh, Rabbin kendinden Adem’e üflediğinin adıdır. Ruh, Rabbin “DOSDOĞRU” olması için e m r + edilmiş Rabbin emrindendir. Rabbin emrinde yalan yoktur. El-ayak konuşacaktır elbette. Çünkü onu konuşturacak olan nefsimiz değil.

Nefse sadece AĞZI kullanma yetkisi verilmiş ve diğer organları tutuklanmıştır. Niçin?

Çünkü:

1. RUH asıl sahibiydi bunların ve NEFS hep yalan ile oyalıyordu. Şimdi Rabbin emri gereği ruh bu tutuklanan organların içine geçmiş ve nefs buradan men edilmiştir.

2. Konuşan ağız bu kez her bir organa “DOĞRU OLANI SÖYLEMEK İÇİN” geçmiştir. Doğru olan ruhumuz, o el -ki AĞIZ da olabiliyor- dile geliyor ve dosdoğru olanı söylüyor.

36/65 öncesi ve sonrasını da yazabilir misiniz? (Bunda –düşünenler için- büyük bir ibret vardır.)

<> 36(Yasin)/64; Bu gün yaslanın ona bakalım küfrettiğiniz için.
<> 36(Yasin)/65; Bu gün ağızlarını mühürleriz de bize elleri söyler ve ayakları şehadet eyler: Neler kesbediyorlardı?
<> 36(Yasin)/66; Hem dilersek gözlerini üzerinden silme kör ediverdik de yola dökülürlerdi, fakat nereden görecekler?

O gün biz, gerçekten biz olacağız.

Öncelikle Kalu Bela’nın bir saniye sonrasında DİRİLDİĞİMİZİ göreceğiz. Mahşer denen iki boyutlu da, KALU BELANIN meğer İKİ boyutlu haliymiş. (Kalu Bela 7 boyutlu.)

Bir de beden var: O da Z boyutu (küb ekseni).

<> 24(Nur)/23; Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lânetlenmişlerdir. Onlar için çok büyük bir azap vardır.
<> 24(Nur)/24; O gün dilleri, elleri ve ayakları, yapmış olduklarından dolayı aleyhlerinde şahitlik edecektir.
<> 24(Nur)/25; O gün Allah onlara gerçek cezalarını tastamam verecek ve onlar Allah’ın apaçık gerçek olduğunu anlayacaklardır.

Ayrıca bir yerde daha var: “Size ne oluyor da aleyhimde konuşuyorsunuz” diyeceklerdir.

<> 41(Fussilet)/20; Nihayet oraya geldikleri zaman kulakları, gözleri ve derileri, işledikleri şeye karşı onların aleyhine şahitlik edecektir.

Böylece azalarımızın konuşmalarını deşifre ettik.

Burada amacım, RUH (Kalu Bela’yı hiç unutmamış Allah’ın emrinden olan Ruh) ve mızıkçı NEFS’in işbirliğidir.

Nefs ıslah olmazsa cennet ve Sabıkun’a alınamaz. Yani cennette de patırtı çıkartamazsınız! Komşularınıza bağırıp çağıramazsınız ;)

Artık siz, Allah’ın sizi yarattığı fıtrat >>> HURİ ahlakıyla ahlaklanırsınız. Onların hiçbiri cazgır değillerdir, kötü huy asla yoktur. (Bir örnek ayet ltf. Huri etik’i ile ilgili ayet.)

<> 55(Rahman)/70; İçlerinde huylu güzel yüzü güzel kadınlar vardır.

İşte candaşlar, nefs öne geçtiğinde ahlak krizi yaşıyoruz ve RUH öne geçtiğinde İYİ HUYLU oluveriyoruz.

<> 68(Kalem)/4; Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.
<> 11(Hud)/75; İbrahim cidden yumuşak huylu, bağrı yanık, kendisini Allah’a vermiş biri idi.

Evet, farkettin mi, bende de İbrahim yumuşaklığı, barışseverliği ve sahiden bir sürü dert var. Bunlar dünya derdi bile değil, tuhaf tuhaf şeyler:

Yeşile yapışmak!!!
Tarihi OWRİTE etmek.
Arada bir radyasyon ile boğuşmak.
Vurulup ölmek, sonra ölmemek.
Yani paranormal şeyler var bende.

Bu bakımdan İbrahim kadar bağrım yandı. Onun kadar barışseverim. Aranızdaki kavgalara bile çooooook üzülüyorum. Size hep barışı, hoşgörüyü, birlikte imeceyi, emri maruf ediyorum.

Bu yazdıklarım benim reklamım değil.
Bu HANİF herkesin olması gereken yüceler yücesi ahlaktır.

Ben böyle olmuşsam -ki en zor benim aranızda- siz rahatlıkla bunu başarıp Selam => Barış’ı yaşatabilirsiniz. Ben zor olanı başardım, size KOLAY olan kaldı...

<> 42(Şura)/50; Yahut onları erkekler ve dişiler halinde çift verir. Dilediğini de kısır yapar. O’dur bilen, O’dur güç yetiren.
<> Huri ile alakalımı ?

Evet, kısır kelimesi hariç. Hurilerin kısır olması bu dünya hayatında ölçümlenemez.

Çünkü;
1. Onlar birbirinin erkek ve kızkardeşleridir. Onlar klonlanma ile (Yani melekler gibi mültikopya ile bir batında) doğmuşlardır.
2. Bundan önce onlara hiçbir cin ve insan eli değmemiştir. Bu nedenle, bakir-bakire olduklarından, kısır oldukları ÖLÇÜMLENİP gözlemlenemez! Onların üremesi sadece xx ve xy insan cinslerinin bir arada olmasıyla mümkündür.

Kısır kelimesinin bir başka açılımı da şudur: Onların bekareti, bakireliği YENİLENİR. Yani onlarla birlikte olursunuz, onları aşarsınız, ama bekaretleri YENİLENİR anında. İşte bunun gibi 7 nedenden ötürü K I S I R kelimesi yamanmıştır. (Akim, akamet kısırlıktır. Oysa ayetteki kısır kelimesinin Arapça’sına bakınız.)

<> Sanırım soruyu soran arkadaş, “Yer 3. Cinsi”ni kastetmişti.
<> Akim (aqîm). Ama 49 da gerekli, akim (aqîm) kelimesi kısır olarak çevrilmiş.

Mesela düşmanların saldırıları AKİM kaldı dersek, buna da kısır mı demeliyiz? Buradaki akamet, “geriye döndürülmek, püskürtülmek” anlamında.

Bekaret de geriye döndürülür. Yani bir YYy veya YYx ile birlikte olduysa (xx ve xy’ler) bunlar bikr’lerini kaybederler. Oysa göreceksiniz ki ayetlerde “Onların bekaretini yenileriz” denmektedir. Yani biraz önce cinsel olarak buluştuğunuz huri yeniden hiç buluşmamış gibi BAKİR veya Bakire olacaktır. Bunun da anlamı “Akim kılınmak”tır. Ama kısır diye çevirmeyiniz.

Çünkü onların aralarında evlilik olmadığından (melekler de böyledir aralarında evlilik yoktur) ve hiçbir insan ve cin eli değmediğinden, onlara asla ve asla “kısırdır” teşhisi/tanısı koyamayız. Öyle değil mi? (Çocuk doğuramaz anlamında.)

Onlara ne bir cin ne de insan eli değmediğine ve “sürekli bekaretlerinin yenilendiğine” ilişkin iki ayet yazabilir misiniz?

<> 55(Rahman)/56; O cennetlerde, bakışlarını eşlerine dikmiş öyle dilberler vardır ki, daha önce onları ne cin kirletmiştir ne de insan.
<> 55(Rahman)/74; Daha önce onları ne cin kirletmiştir ne de insan.

“Bekaretlerinin yenilendiği” galiba Vakıa suresinde idi. (Emin değilim.)

<> 56(Vakıa)/35-38; Biz ceylan gözlüleri, defterleri sağdan verilenler için yeniden yaratmışızdır; onları bakire, eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta kılmışızdır.

Evet bu da doğru. (Tabii o ceylan gözler, dilber kelimeleri bizim yakıştırmalarımız...)


Hans Von AIBERG

No comments:

Post a Comment