20100109

ADEM&HAVVA / ADEM&HAVVA 1

Kırkıncı gün, geri sayım bitti:
ALLAH RUHUNDAN ÜFLEDİ
 
İlk atamız, gözünü açıp hemen oturdu, Hiç çocukluğunu yaşamadığı için 49 yaşında koskoca adam olarak bir kerede doğmuştu, Ama üflenen ruhu sabii ve saf idi, "Safiyullah" lakabını alıverdi.
 
İlk mimiği yeni doğan her çocuk gibi ağlamak olmuştu. Ana-babası olmadığını korkuyla anladı ve "Ebüvve" (Ebeveynlerim! demek o günden bize yadigar kaldı. Yeni bebekler bu şekilde ağlıyor) sonra "Inga" (Ben ğaybdayım=Kayboldum ben!) diye ağladı.
 
Allah'ımız tecelli etti ve "Baban yerine RAHMAN (Baba gibi merhametli) ve anne yerine RAHİM (Anne rahmi gibi şefkatli ve merhametli) olarak ben varım seni terbiye edenim, sen kaybolmadın." diye vahyetti.
 
Bu vahy üzerine ağlaması durdu. Şirin bir bebek gibi gülümsedi ve şen kahkaha attı. Hiç gülmeyi bilmeyen çok ciddi olan melekler şaşırdılar. Ağladıktan ve güldükten sonra, ortasını buldu ve nötr bir ifade takındı yüzüne, merak gibi...
 
O an Rabbimizin ilk emri olarak İKRA vahyolundu
 
(Bu ilk VAHY hem hitap=konuşmak, söylemek hem kitap=Yazmak, kayda geçirmek" anlamında jokey bir yüklemdir, okumak, konuşmak, kitap, hitap, kelam, kalem aynı kategoriden kelimelerdir ve bir İKRA emir kipi tümünün yerine geçmektedir.)
 
Rabbimiz "Konuş" buyurdu,
Safiyullah "Bi" diye kekeledi
 
(Bi=Arapça başlamak ve yanında olmak, filanca adına buradayım der gibi. .. İng. Begin ve By, Alm. Beginnen ve Bei, örneğin Beim Gott=Allah adına gibi)
 
"Bİ"den sonra hemen ekledi "BİSMİ"
(İkra bismi... ilk ayettir. İsmin nedir=Şesmi? anlamına da gelir?) dedi.
Allah'ımız yanıtladı,
"Rabbike=Senin Rabbinim=Öğretmenin, eğitmenin, okutmanın, pedagogunum"
 
Safiyullah "Rabbimin ismini nasıl isimlendirip okuyacağım?" diye sordu. Rabbimiz, "ismimi çevrende şu zikreden meleklerden öğrenebilirsin." buyurdu.
 
Melekler kendi matematik dilleriyle "1, 0, 1 ve/veya 0" diye zikretmekteydiler. Meleklerin sayısal dilindeki bu ifadeyi Safiyullah sözele (sayıdan sese=harfe) çevirdi ve (1=Al, var olan ise 0=LA, yok olan ise ve Hu=Vahyin kaynağı ise, Vahyin kendisi de (HU=O=EL EV/VE LA, ) olacağından tamamı AL+LA+Hu olur.
 
O halde Rabbim ALLAHüwe diye söyledi.
 
Melekler bu sayı ve ses dönüşümüne çok şaşırmışlardı, Çünkü o güne dek geçerli tek dil olan evrensel lisandan başka ikinci bir dilde AL+LA+Hu biçiminde tam karşılığı çıkmıştı.
 
Safiyullah "Akıl ettim" devam etti "Bismi ALLAHu hem babam (RAHMAN), hem Annem(RAHİM)yerine geçensin" dedi.
 
Çünkü onun toprağı yeryüzünden geldiği için, örneğin bir maymun bebeğin anne ve babasını araması gibi içgüdüsü Ebüvve (Ebeveyn)lerini aratmıştı. (Rahman ve Rahim Esirgeyen, bağışlayan demek değildir.)
 
Rabbimiz onun BİLİMİNİ sınamak için devam etti:
"Üç isim saydın, ben üç ALLAH mıyım? Sen beni üçledin mi?"
 
Safiyullah "La İlahe (Allahlar yok) illallah! (sadece sen tek ALLAH varsın) demek istedim, seni tenzih ederim Yarabbi!" dedi.
 
O günkü seremoni için orada bulunan tüm melekler ve Azazil bir daha şaşkınlığa düştüler. Çünkü La ilahe illallah bazında LA=0 ve de El, İl, Ül, Al=1 olduğundan Hu=El EWWELA= 1 ve/veya 0" olduğundan ortaya ikili sistemde (Digital) bunun tamamında 1 ve 0 olduğundan, Melekler kat be kat şaşırdılar, çünkü akıl etmedikleri muhteşem bir sayısal kombinezon ortaya çıkmıştı.
 
Rabbimiz, "La ilahe İllallah demeyen, diliyle söyleyip kalbiyle onaylamayan ve lafta kalan, Allah'tan başka ilahlar (Resuller, Evliyalar, Şeyhler vb.) edinip de Hanif olmayanların çevrimini yap!" buyurdu.
 
Ew we la'nın EW=Arapça veya, İngilizce OR, gibi WE=Arapça Ve ingilizce AND'in tersini aldı. (yani PS'nizdeki Hesap makinenizin binary olan sekmesinin sağ tuşlarında görülen Xor, Not ve Lsh tuşlarını kullandı. Nor ing. Neither....nor biçimiyle Or=Veya'nın tersidir. Not ise And'in (ve) tersinmesidir.)
 
Safiyullah "Cehennem meleklerinin sayısı 19'dur" dedi.
(Müddesir suresine bakınız.)
 
Melekler bu işlemi tersine alamazlar, çünkü bilmemektedirler. Onlar La ilahe illallah'ın tersi olan "La Allah illa ilahe" diyemeyecekleri için bir kez daha şok oldular. Cinler ve şeytan ise bütün matematik ilmini bilmemektedirler.
 
Safiyullah, Sayısal şifreleri sözel olarak da açıyordu.
 
Hem hayvanlardan farklı olarak MATEMATİĞİ anlayan MATEMATİK ZEKASI hem de DİL-LİSAN yani sözel yeteneği ortaya çıkan Safiyullah'a, Sayı-ses ilişkisi üzerine yeni bir dil oluşturan bu AKILLI yaratığa nasıl şaşırmasınlar ki?
 
Rabbimiz, "Bu yaptığın yöntemi herşeye uygulayabilir misin?" diye vahyetti.
 
Safiyullah "Hiç bir şey akıldan büyük değildir, her şey aklın içindedir. Akıl Rabbim hariç herşeyden büyüktür. Akıl bilimi akleder. Bilim Allah'ın Alim ismidir, her şey bilimin içindedir. Akletmek bilmektir, bilmek ise Rabbini bilmektir, Rabbini bilmeyen kendini bilemez. Cahil olmaktan sana sığınırım." dedi. Artık cümleleri mükemmelleşmişti.
 
"Meleklere duyurarak beni isimlendir" buyurdu.
 
Vahyin kaynağı görünmediğinden
Safiyullah meleklere dönüp "O" dedi,
"HALLAK" (yaratıcı)
Yanındaki katip meleğe hitabetti: Sen Melei Allak
ve kendini gösterdi "Ben ALAK" dedi. (Alak suresi)
HALLAK ALAK'ı yarattı.
 
Rabbimiz "Oku insana bilmediklerini öğreten=BİLİM adına O halde her eşyayı isimlendir" buyurunca,
 
Kiramen Katib Meleğin kalemini göstererek, "EL KALEM" dedi.
 
"Kalemle kelamı yazmayı öğretensin bana en büyük ikramın olan akıl olmasaydı, bilmediğimi öğrenemeyecektim, kalemle yazamayacaktım ve bir hayvan cinsi olarak kalacaktım. Sen en büyük ikram sahibisin Rabbim!" dedi.
 
(Nun ya da Kalem suresi, Kalem arapça değildir, çünkü Sami dillerinden de eski SANSKRİTÇE (Sankritçe ve Sami-Hami'cenin ata dili) Kalam, Latince CALAMUS (kalamus okunur, Mürekkep balığı yani Kalamar da Calamus'un türevidir. )
 
Kalemi aldı ve dik tutarak bu "BİR sayısıdır ya da ELİF harfidir, kalemin boyutu vardır." Harf ismini koymuştu. Melekler şok üzerine şok geçiriyorlardı.
 
Kalemin ucundan bir nokta koydu:
"Bu nun=Nokta'dır noktanın boyutu yoktur." dedi.
 
(Arapça nukta ve nun=N harfidir. Zaten arapça'da nokta, Latincedeki sıfırdır.)
 
Kiramen Katib'in defterini gösterdi:
"Bu Kitab'dır Levh=İki boyutludur, eni ve boyu vardır."
 
(Bu defter mahfuzdur, (Belleği, hafızası vardır.) Kalem onu 1 ve 0 yazarak Ketebe aynı zamanda Arapça yazmak demektir. Kalem de aynı anlama gelmektedir.)
 
Kiramen Katib'in defterini üzerine koyduğu Kürsüyü gösterdi.
"Bu Kürsi'dir, üç boyutludur. 'Eni, boyu yüksekliği (ya da x,y,z koordinatları ya da üç kartezyen açısı) vardır. "
 
Safiyullah sırayla eşyaya ve kişilere isim verdi. Olanı biteni derin bir hased ile izleyen, pabucunun dama atıldığını düşünen kıskanç Azazil'e sıra gelmişti.
 
Safiyullah, Azazil ile ilk tanıştığında Azazil kıyasıya kıskandığı bu yeni Halife'den daha akıllı olduğunu göstermek için "Benim adım Azazil" dedi. Ve hasud olduğu kişi tarafından isimlendirmesine fırsat vermek istemedi.
 
Ama Safiyullah onun melekler gibi NUR'dan değil NAR'dan yaratıldığını anladı ve tüm isimler içinde tek yabancı nesne olduğunu kendisi gibi Cennet'te yaratılmadığını, başka bir sistemden (Dünya) buraya ithal edildiğini algıladı.
 
"Azazil değilsin. Azil'sin."
(azazİL, son İL eki sadece meleklere verilir. Azl ise azlolunmaktan geliyor.)
 
"Azledilmek" sözü o kadar etkili oldu ki,
Azazil panikledi. "Sence ben neyim?"
 
Safiyullah
"Sen eşya değilsin, (EL=1 değilsin)
Sen ŞEY'sin (LA=0=Şey)" dedi.
 
(Arapça ŞEY aynen vardır ve biz Türkler de kullanırız. Şey TEKİL,dir. Bunun Arapça çoğulu EŞYA'dır ki bunu da Türkçe’mizde aynen kullanıyoruz. ŞEY'lerin çoğulu olan Eşya özelliği yoktu. (Nötrinolardan yaratıldığı için Şey=0 (LA, yok) kapsamındaydı.) Çünkü benzetilemeyen veya bellekte yer etmeyen veya ilk kez tadılan, analojisi olmayan, adını çıkaramadığımız şeylere "ŞEY" deriz. Ama onun çoğulu olan EŞYA bildik, tanıdık olduğundan AL=1=Var anlamına gelir.)
 
Safiyullah'ın meleklerle ortak yanı ikisinin de Nurdan yaratılmasıydı.
Meleklerden farkı ise onlarda olmayan NEFS'in (Enerji bedenin) olmasıydı.
 
Safiyullah, onun meleklerle olan farkının kendinde de olduğunu anlamıştı. Meleklerde olmayan NEFS sadece Azazil ve kendinde vardı. Safiyullah sadece eşyayı (var olanı) adlandırabiliyordu. (Bakınız ayetler) ama Nefsi olan ŞEY'leri yani eşya olmayanı adlandıramıyordu.
 
Azazil'e "Sen eşyadan eşya'ten değilsin, Şeyl'densin =Şey'tan'sın" dedi.
 
"Sen ve ben aynı CİNS'iz. Sen sönmemiş ateşsin ben yanmış. (Kül, karbon kimyasıyım) İkimizin arasında yanmış-yakılmış ya da sen sönmemiş ben sönmüşüm ilişkisi var. İkimizin buradaki tüm varlıklardan farkı ikimizin de özkimliği=nefsi var, ikimiz CİNS'iz" dedi.
 
(Cin+İns gibi, çünkü E (Enerji) bazlı Azazil ile m(madde) bazlı İNS E=mc2 uyarınca birbirine eşdeğerdir. Safiyullah bunu farketmişti. Cins aynı zamanda cins isim yani sıradanlık, İNS ise "Özel isim yani ÖZEL BİRİ, Özellikli biri, sıraüstü tek bir kişi demektir.)
 
Safiyullah Rabbine sordu:
"Sen anam babam değilsen ben de senin evladın değilsem benim yerim ne?"
 
Rabbimiz vahyetti:
"Ben Allah, Rahman ve Rahim'im (senin baban annen değil) mabudunum, sen de (benim çocuğum değil) Abidimsin."
 
(Kulumsun demek: Abid melek gibi memluk=Köle gibi kul kategorisinden değil, özgür (hür nefsi olan, İradei Cüziyye sahibi) Kul klasmanındandır. Melekler zikretmek zorundadır, insanın ise özgür iradesi vardır. Dilerse Rabbini zikreder dilerse (bazı Çukurovalı ve fellah geçinen kendini bilmez Müslüman kardeşlerimiz gibi) Allah'ımıza galiz küfürler yağdırır ki Ateist ve Satanistler=Şeytana tapanlar bile böyle küfürler bilemez. Fakat bizim bu yaptığımız inkar, melekler ve Şeytan'a yasaklıdır. Şeytan Cennet haznedarı olarak Cennet'e alındığından, konuştuğu, tanıştığı Allah'ı kendisi inkar edecek kadar aptal değildir. Ama ateist ve sataniste bir de Hanif olmayana inkar ettirir.)
 
Safiyullah: "Anladım ben senin kulunum, seni bilmekle hükümlüyüm ve seni bilmek için bilim ile yükümlüyüm. Sen anam babam değil, insan(ların) ilahısın. Sen İlahinnas'sın sana aykırı gelen ise: İnsan ya da Cinden olsun Şeytanlardır. (Minel Cinneti Vennas) "
 
Azazil son derece panikledi, çünkü orada yargılanıyordu. Meleklerin içini dışını bilmediği Azazil'in içini kuşkusuz Allah biliyordu ve Safiyullah'a da bildiriyordu.
 
Azazil'in öfkesi kabardıkça kabarıyordu.
"Sen çamur parçası ukala, ne demek istiyorsun?" diyerek
Safiyullah'ın üzerine yürüdü ve yumruklar tekmeler attı.
Barış gezegeni Cennet'te ilk kez bir kavga çıkmıştı.
 
Ama garip bir şey daha vardı:
Meleklere dokunabilen Azazil'in yumruk ve tekmeleri boşa gitmişti.
"Nasıl olur, nasıl olur, ben sana zarar veremiyorum?" diye histeriye tutuldu.
 
Safiyullah, "Şey'tan olan ŞEY, ey Hannas (Nötrino'dan yapılmış) olduğun için beni ancak "Yüvesvisü, fisidurinnasi=İnsanın sadrına (Nötrino rüzgarı olan) vesvese ile etkileyebilirdin." dedi.
 
Azazil, "ben sana zarar veremiyorsam sen de bana veremezsin." dedi.
 
Safiyullah, "Benim seni buradan kovacak silahım var." dedi.
 
Azazil psikopati krizlerine tutuldu var gücüyle "Hiçbir şey beni buradan çıkaramaz, dağdan geldin bağdakini mi kovuyorsun? Başar bakalım, neymiş silahın görelim?" diye bağırdı.
 
Safiyullah, "Euzü Billah, Bismillah!" der demez, sanki bir korunma kalkanı oluştu, İçine girmek bir yana, vesveseleri bile çarpıp geriye döndü ve kendini vurdu. Anlamıştı artık bu Safiyullah'tan köşe bucak kaçıyordu.
 
Safiyullah, "Hannas'ı (Nötrino'nun) isimlendiremeyişim normal, çünkü o hiç bir şey. Oysa ben maddeyim ve kendimi isimlendiremiyorum. Benim adım ne?"
 
Vahyedildi:
"Senin ırkın İNS. Senin adın ise bana "İnsanların ilahı dediğin için" ADEM olsun, ben insanların ilahı'yım, sen ise insanların atasısın."
(ATA=Adem aynı kelimedir.)
 
Safiyullah, "Ben Adem'im, ben Adem'im. ben Adem'im" diye çok sevindi,
sonra merak etti,
"Neden kendime ben demekte zorlanıyorum?"
 
Vahy geldi:
"Ben nasıl Allah, Rahman, Rahim diye tek kişiysem,
Adem sen de tek ad altında üç kişisin."
 
Safiyullah: "Ama ben iki saydım, yerdeki şu koza ve ben..." dedi.
 
Vahy:
"Yerdeki tek başına ve senin Cennet suretindir bu doğru ama Adem sen iki kişisin, iki ayrı nefissin!"  buyurdu.
 
Bir şey daha ortaya çıkmıştı. Adem olarak kendine verilen ismi dijitalize ettiğinde gördü ki, benliğinde X ve Y gibi iki sayı vardı. Gerçekten tek değildi. Koza ise sadece Y idi.
 
XX, XY ve YY gibi üç cins olduğunu hayretle anladı.
 
Adam=XY olması için ayrıca XX ve YY gibi üç kombinezonu gerekiyordu.
Ayrıca dört tane "Adem içinde Adem" olduğunu da farketti.
 
Sonucu tekrar etti: "Ben de şu Koza(Allah) dışında, baba (Rahman) ve ana (Rahim) olarak İKİ CİNS VAR: XY ve XX biri anne gibi dişi, diğeri baba gibi erkek... Rabbim, benim bir şey dileme hakkım var mı?" diye sordu.
 
Allah'ımız Bizzat ve ilk kez Adem'e Cemalini teşrif etti:
 
"Evet Ben Allah'ım, hiç istemem hep veririm. İlk arzunu söylemeyi akıl ettin. Ben bilenim Alimler Alimiyim, senin ne demek istediğini de bilenim. Şeytan dediğinin de içinden geçeni bilenim. Sen iki cinsini XY ve XX'ini ayırmak istiyorsun. Öteki yarınla arkadaş hatta daha ilerisi olmak istiyorsun. Bunu yapacağım. Öncelikle senin hür iradene soruyorum, şimdiki şu bilincin çift nefisten hangisinde kalsın? XY'de mi XX'de mi diye sormayacağım. Şimdi O Kozayı izle ve oradan çıkaracağım iki cinsten Hangisi olacağına karar ver."
 
Rabbimiz, keramik halindeki kozayı aldı biçimledi, sonra ona "Ruhül Kudüs'ünden üfledi. Adem gibi çok güzel bir yaratık ortaya çıktı. Sonra o yaratığı uykusundan uyandırmadan ikiye ayırdı. İkiye ayrılma tam gerçekleşti. İki cinsten biri diğerinden daha güzeldi. Bunun adı Huri idi ve YY olarak dijitalize olmuştu. Ayrılmayla birlikte biri YYy diğeri YYx olarak ayrıldılar.
 
Adem "Ne güzeller Rabbim!" dedi.
"Bunlardan YYy gibi olmak isterim çünkü, ben kendimi (aynasız) göremem ben güzel olan cins değil; yakışıklı olan Cins olmak isterim, O zaman O'nu hep görürüm, hep gözümün önünde olur. Ben "yakışıklı " unsurunu seçtim. Arkadaşım ise güzel=Cinsi latif unsuru olsun!"
 
Rabbimiz yanıtladı:
 
"Ahitleş benimle, Cennet'te uyku yoktur, seni uyutacağım, böylece uyku ile şimdiye kadar ne konuştuksa bunları unutacaksın. Konuştuklarımızı, senin soyundan gelecek olan Elçilere vereceğim ve o kutsal kitaplarda bunların tamamını okuyacaksın. Cemalim dahil hiç bir şeyi hatırlayamayacaksın, Şeytan ile konuştuklarınızı da hatırlamayacaksın, Şeytan dilerse sana ve ikinci sen olan eşine dokunacak, korunma kalkanın olmayacak. Lanetli ağaç dışında buradaki sonsuz nimeti her şeyi yiyip, içip ebediyen burada kalabilirsiniz. Ama eğer onu tadarsanız, Şeytanı aldığım yere, Dünyaya sürgün gidecek ve ölümü tadacağınız için ebedi bir HAYAT yerine kısıtlı bir Ömür vereceğim, bedenen ölecek, Ruhen yine ebedi olarak ya buraya döneceksiniz, ya da ebedi cehenneme gireceksiniz. Çünkü sizi şeytan aldatacak ve Lanetli Ağaçtan İncir yiyeceksiniz ve giyineceksiniz. Dünya gezegenine sürgün edileceksiniz, orada zürriyetini çok kalabalık olacak, orada öleceksiniz, kıyamet ardından bir daha dirileceksiniz ve üç sınıf halinde eylemlerinize göre Cehenneme, Cennete veya Cemalime geleceksiniz. Bu sizin ve sizden doğacakların tamamı için için bir sınavdır. Sınav başlamıştır,Ahit gereği bütün bunları hatırlamayacağın için uyutacağım. "
 
Adem (Uyku olmayan Cennette) yeni bir koza dönemine girmiş gibi uyuya kaldı. Her şeyi unutmuştu. Rabbimiz Hurileri Firdevs cennetinden kaldırarak, Naim ve Aden Cennetlerine aldı. Adem Kendinden Allah, Rahman(baba) ve Rahim(Ana) üç ismin karşılıkları olan MADDE DİGİTALİZE olgusunu artık hatırlamayacaktı. Geriye kalan Rahman=Baba ve Rahim=Anne cinsleri ile yetinecekti.
 
ALLAH ismine denk gelen gurupla birlikte, bedenleri digitalize oldu. Uyku döneminde dörde ayrıştı. Rahman'a dönük yanı yani tercihi olan cins XY= ADAM, Rahime dönük yanı arkadaşı olarak seçtiği cins ise HAVVA=XX idi.
 
Daha önce ayrılan YY=Huriler (Erkek huriler, Ğılmanlar Germanlar=YYy, Dişi huriler yani Huriye, Vildanlar ,Walkiri=Valhuri'ler=YYx) insana unutturuldu. Onlar birbirlerinin kardeşiydiler ve insanlar gibi doğarak değil, melekler gibi kopyalama sistemiyle çoğalıyorlardı.
 
Çamur doğurmuş ve İNS diye bir yaratık birden ortaya çıkmıştı.
(İN=Açığa çıkan tersi Cin:Gizli, saklı)
 
İNS=s harfi salsal yerine geçiyor. Salsal bir bataklık balçığından süzülmüş, sonra toprak gibi kurutulmuş anlamına gelmektedir.
 
Salsal için
 
ilk dörtlü
"O,Co,H ve N elementleri"
 
ikinci dörtlü
"Metan, Amonyak, Karbondioksit, Su buharı" bileşikleri,
 
üçüncü dörtlü
A,G,C,T nükleotik asitleri ve/veya bazları
 
yanında bir de dördüncü dörtlü vardı.
XXx, XYy, YYx, YYy...
 
İlk şekillenenler
Adem ve HAVVA
 
(Adam, türkçedeki "bu ne biçim adam?" der gibi)
 
(Eva, Val, Vilde... Türkçedeki EVE kelimesi. Bunun türevleri ev ve yuva. Evlenmek=Ev satın almak anlamındadır. Gerçekte bildiğimiz evlendirilme ise, EVE+R+MEK=Dişi eş almaktır. Fiilin kökü EVE'dir. R kaynaştırma eki, ve MEK ise mastardır. Eve'nin türevleri çoktur. Evecimen=Evcimen, Evegil=Evcil, Yuva+kurmak hatta göçebe yörük kültüründe konaklanan Ova ve kurulan yuva Oba buraya dayanmaktadır. Turan dillerinde Y harfi zaman zaman başa gelir ve türetme yapar. Otağ ya da aslı olan otak (büyük çadır) ile Yatak bile aynı şeydir. Yuva ya da EVE kelimesi ev (House, Haus) gbi somut değil "Home ya da Heim" gibi soyut anlamlar taşır: Yuvayı dişi kuş yapar ya da baba ocağı, ana kucağı gibi duygusal motiflerdir.)
 
Bu ayrım sırasında erkek ve dişi cinse
(Cenin, dölüt, embrio'daki "Hücre göçü" benzeri)
bir HOLOGRAM uygulanmıştı.
 
(Kaburga kemiğinden yaratılmak, palavradır. Doğru olan Tarık suresindeki gibi erkeğin belkemiği ve kadının göğüs kemiği çifti vardır. Yani ne kadın erkeğin eğe=kaburga kemiğinden yaratıldı, Ya da tersine erkek belkemiğinden yaratılmadı. Bütün bunların anlamı çok başka ve daha makul. Ben bel kemiği ya da Kaburga kemiği yerine, buralardan çıkan SU'yu yani X ve Y dijitalizasyonunu yeğledim. Toplam 49 yaş olan ikisi 7 kare eksi 4 kare= 33 yaş görüntüsüne bürünen XY ile bunun tersine 49-33=16 (Dördün karesi) ise 16 yaş görüntüsünde ve tüm kadınlara verildi.)
 
"İki Adem" uyandığında
birinin XY ve Ötekinin Güzel Cins Ademin XX olduğunu fark ettiler.
 
İkisi de unutma uykusu içinde hiç bir şey anımsamıyordu. Sanki iki kişi aynı anda yaratılmış gibi algılıyorlardı birbirlerini. (Adem'e ilk sayfalar inene kadar da bilmeyeceklerdi.)
 
Olan şuydu tek Adem'in (Çift eşeyli Adem) X yanı olan dişilik (iri memeleri, iri ve yuvarlak kalçaları, rahimi, deri altında onu beyaz gösteren yağ dokusu ve yoğun sinir telleri) Havva'ya geçmişti.
 
Kendinde kalan Y ise onu süt vermeyen güdük memeli (Mammalia sınıfı) dar kalçalı, rahimsiz (Doğum görevi dişiye geçmişti. Bunların yerine prostat gibi organlar vardı.) deri altı kas dokulu olduğu için dişiden daha yağız görünüyordu. Yoğun kas telleri yanında sinir telleri sayısı azınlığa düştüğü için "Kaba, hoyrat ve duyarsız" görüntü çiziyordu.
 
Böylece bedenlerdeki "Ziynetleri" paylaşmışlardı. Tamamen düz (Ziynetsiz) Cinsel bölgeden başlayan ayrılma sonucu Adem'in(XY) organı dışarlak, testisleri aşağıya, diğer yarısı XX'in ise organları içe çekilmiş, yumurtalıkları yukarı gitmiş, göğüsleri büyük olmuş ve Allah'ın Rahim adı, olan Rahim karnına monte edilmişti. Kaslar, mantık, yakışıklılık, vekar ve heybet erkekte, yağ dokusu, duygusallık, güzellik ve zerafet ile panik ve gözyaşı ise kadında kalmıştı.
 
Ama unutturulan üçüncü cinste
ne erkeğin kaba-hoyratlığı ne kadının kaprisleri yoktu.
 
Çift eşeyli bir tek safiyullah tek eşeyli iki cinse (ve kozayla bir üçüncü cinse) bölünmüştü. Her bir yanı ayrı ayrı kendi nefsini algılıyor ve bağımsız davranıyordu.
 
Adem başına gelenlere çok şaşkındı.
 
Öyle ya, kendi bütünü içinden üç ayrı nefis (Kimlik) ayrılmıştı. İlk yaratıldığı gibi değildi. Erkekti, bir yanında ise kadın vardı. Adem 33 yaşında ve dişi ise 16 yaşındaydı. (İki kadının tanıklığıyla ilgili ayeti araştırınız. 16+16+1=33)
 
Adem'in
"Sol yanı=Havva" dünyada olacaktı;
sağ yanı=Huri ise Cennette kalacaktı.
(Eva eşleniği Walküriye=Vildan
Huriye ve Adam eşleniği erkek huri=Ğılman)
 
Sonrası bildik biçimde gelişti. Allah ile olan Ahit gereği, hem bu ahit hem şeytan'ın hasetliği ve "Euzü Billah" kalkanı unutturulduğu için Şeytan yani Cennet haznedarı Azazil onlarla çok iyi(!) bir arkadaş oldu. (Ayetlerde "Bunu bana şeytan unutturdu" ifadesini araştırınız.) Azazil bu sahte dostluk maskesinin ardında vesveselerini Adem'den daha hassas bir varlık olan Havva üzerinde daha etkili uygulayabiliyorlardı.
 
 
 
 
BÖLÜM 6
 
LANETLİ AĞAÇ
 
 
Sonsuz sayıda her meyve ve nimet ile ırmaklar dolusu akan içecekler alabildiğine serbestti. Ancak bir tek AĞAÇ meyvesi yasaklanmıştı. (Ayetlerde Şeceretil Mel'une=Lanetli ağaç diye bildirilir.)
 
Ruhların yaratıldığı ilk ahit
(Elestiküm. kalu bela evresi Allah'ımız ile ilk Ahitleştiğimiz yerdi.)
Akıl ve Ruh bir kerede iman ettiler.
 
Ancak NEFS (Ayrık kimliğimiz ve aykırı kişiliğimiz) tüm cezalara (Cehennem ateşi dahil) direndi ve "Ben senin Rabbin değil miyim?" diye her seferinde soran Yaratanına "Sen sana ben bana, ben de varım, ben küçük tanrıyım. Küçük dağları ben yarattım" dedi. O Islahevinde tüm cezalar uygulanmıştı. Ancak, "Lanetli Ağaç'tan sürekli gelen nefsin gıdası hiç kesilmemişti. Bu kez ve son olarak, Nefsin besini olan Lanetli Ağaç yasaklandı.
 
Nefs kısa bir süre sonra açlıktan pes etti.
"Evet Ya Rabbi, sen benim Rabbimsin" dedi.
 
O günden sonra lanetli ağaç da Adem gibi üçe ayrıldı.
 
Cennet'teki biçimine "TUBA" ağacı dendi,
Cehennemdekine Zakkum adı verildi.
Posası, kozası ise Firdevs ve Aden Cennetlerinin sınırına yasak meyve (Yenmesi menedilen tek Cennet nimeti) bırakıldı.
 
Tuba (Cennetteki ters çekim, yani ırmakları başyukarı akıtan, meleklerin göğe düşmesini=uçmasını sağlayan anti-gravitasyon= Levitation nedeniyle kendisi de ters duran bir ağaçtır. Kökü Arş'ta=Yukarıda, nimetleri ise aşağıdadır.)
 
Zakkum=Zıkkım ağacı da bunun tersine bildiğimiz çekimin çok şiddetlendirilmişi=örneğin Jüpiter ya da Güneş gibi dev kütlelerin aşırı-çekim etkisiyle insanları kalkan balığı biçimine getiren ve en yüksek sıçramanın iki santimi geçmediği (Ay kütlesi küçük olduğundan insanlar 6 metre yukarı zıplarlar) bir biçimde yer alır.
 
Kökü her yere yayılıp basıklaşmıştır. Öyle ki, alt kat cehennemlikler Zakkum meyvesine bile erişemeden 'sadece, kökünü yemek zorunda kalırlar. ("Zıkkımın kökünü ye" bedduasını anımsayınız.)
 
Yasak ya da Lanetli ağaç ise bir istisna olarak "Yan" durmaktadır. (Evinizin duvarında kökü olan ve yatay duran bir biçimi gözünüzde canlandırın.) Onda bir türlü değil her türlü meyve tek örnek halinde vardır. Tuba'nın ki, Zakkum'unki ve "Nefsin terbiye edildiği" Kalu Bela meyvesi gibi...
 
Bu ağaç özel biçimiyle (Yatay ve kızıl ateş rengindedir) zaten diğer helal edilmiş nimetlerden soyutlandırılmıştı.
 
Azazil, Havva'ya vesveseler verdi. Adem'in kendinden bıkacağını, Huri olan diğer cinse gideceğini sanarak, iyiden iyiye şartlandı.

Hans Von AIBERG

No comments:

Post a Comment