20100108

HIZIR / HIZIR-MUSA-YUŞA

Hz. Hızır her çağın insanıdır. O (Allah'ın emrinden hiç çıkmamaca) öldürebilir. Dileseydi, o çocuğu Musa'ya da öldürtmeyi azmettirebilirdi ama kendisi öldürdü. Böylece daha önce katil olan Hz. Musa'yı "İsmet sıfatı gereği" günahsız kıldı. Biliyorsunuz ki, Hz. Musa cinayet işlemişti, bir katildi. O zaman geliniz, Kehf suresi 83'e kadar olan Hz. Musa öyküsünü tek tek yazalım:
 
60 : Musa genç arkadaşına (Yuşa'ya): "İki denizin birleştiği yere ulaşmaya, ya da yıllarca yürümeye kararlıyım" demişti.
 
Konu "Musa'nın katilliğinin aklanması".
Evet Musa bir çok nedenden dolayı "O birini" bulmak zorundaydı.
 
İlki "Katildi ve aklanması gerekiyordu". Yani zaman üzerinde oynayarak, bir insan "Hiç öldürmemiş" de olabilir. İkincisi Hz. Musa, "Gelecekte" kavmi olan israil oğullarını hassas bir ölçümle "DENİZİN" neresinin yarılacağını bulmak için "Hızır" ı arıyordu. Üçüncü olarak, Musa ümmiydi ve "İlim" ile bu tarafını telafi etmek durumundaydı. Musa, yanına "Referans, gösterge ve yardımcısı olarak YUŞA'YI SEÇTİ".
 
Yuşa seçilmiştir. Çünkü, Ahit sandığına/Tabutüssekine'ye dokunma (Topraklama) yetkisi olan Levililer kabilesindendi. 17 Yaşında olmasına rağmen Ahit sandığını taşıyabiliyordu. Dokunabiliyordu.
 
Tabutüssekine bir ara devrilir gibi olmuştu. Ne var ki, işgüzarlık yaparak onu tutmaya çalışan "Başka kabile insanları" tuz sütunu gibi bir anda kristalize olarak bedelini ödediler.
 
Musa ve Yuşa bu bilinçle birlikte yola çıktılar. Kesinlikle İKİSİ DE ÖLMEYECEKTİ. Öldürülmeyeceklerdi. İkisinin de bir güvencesi vardı: DEHR yani zamanın kullanılması sigortası... O yüzden iki kişi yola çıktılar. Musa biliyordu ki, bu olayın ardından, ümmetiyle birlikte "Denizi" geçeceklerdi.
 
Deniz belli: Sina üçgeninin Süveyş ve Akabe körfezleri var. Musa ve İsrailoğulları, bu olaydan az bir zaman sonra "DENİZ"in yarılacağını biliyorlardı. Ama nerede? Hangi koordinatlarda? Musa'nın amacı belli bunu anladık. "Durup dinlenmeyeceğim" demiyor.
 
Bilim açısından konuşalım:
Riemann bir uzaydan söz ediliyor. Çünkü bir uzaya eşlik eden dördüncü boyut ZAMAN zaptedilecek. Musa diyor ki, "Ekvatoral olarak, aynı noktayı bulana kadar kaç tur atmam gerekirse atacağım". Çıkış noktam ise "İki denizin birleştiği" yer.
 
Yani bunun tersine "İLERİDE İKİ DENİZİN AYRILACAĞI YER" demek istiyor. Böylece Musa Bize Uzayın Lobatçevski koordinatlarını değil, Yerkürenin RİEMANN kordinatları vermiş oluyor. Uzay semer tipidir ama burada istisnai olarak "Riemann" yani TÜMSEK uzay tüpü veriliyor. O halde bu tür bir uzaya eşlik edecek olan zaman da ÇOK ÇOK ÇOOOOOK ÖZEL olmalıdır.
 
Hedef belli iki denizin (Akdeniz ile kızıldenizin) birleştiği Süveyş'ten, karşı kıyıdaki Sina yarımadasına geçilecektir. Durup dinlenmeden, ekvator turu atarak gerekirse yıllarca bu işi yapacaktır Musa...
 
Musa bir "İşaret" ya da "Alamet" bekliyordu. Tabutüssekine de "Hükümdarlığın bir alameti değil miydi?" O da AYRIK BİR ÖZEL ZAMANDA Musa'ya verilmemiş miydi? Musa "İşaret, alamet" beklemekteydi. Bu işareti bulana kadar başıboş fakat sabit bir güzergahta böyle yürüyecekti.
 
Şimdi 61. ayet:
 
61: İkisi de denizin birleştiği yere ulaştıklarında, balıklarını unutmuşlardı. Balık bir delikten kayıp denize ulaşıp yüzdü.
 
Ayete dikkat ederseniz, "Bir balıktan söz ediyor" iyi de SONUCUNDAN söz ediyor. Halbuki önce "NEDENİNİ" yazması gerekmez miydi? Yani önce bu balık şöyle şöyle yakalandı erzak çantamıza kondu, sonra da canlandı gitti" demiyor (Örneğin madde varsa, antimadde de vardır. İkisi aynı anda birlikte yaratılmışlardır. Biri olmasaydı diğeri olmazdı). Bu olmazsa olmaz ilkesi nedeniyle doğrudan, nedeni es geçerek SONUCU anlatıyor Allah'ımız.
 
Yani ZAMAN TERS DÖNMÜŞ BİLE anımsarsanız. Bilim için zamanın ileri ve/veya geri akması iki türlü de BİR ve EŞİTTİR. ZAMAN (DEHR diye geçer Kur'an'da, özel bir zamandır) TERSİNE DÖNMÜŞTÜR.
 
Dolayısıyla "Önce" taş atıp "SONRA" cam kırılmamış. Zaman tersine dönünce, "Önce "CAM KIRILMIŞ" sonra da "TAŞ ATILMIŞ" oluyor... Bir nedeni bir sonucun izlemesine NEDENSELLİK (Causality) ilkesi demekteyiz. Bu bir Y A S A değildir. Bu bir İLKEDİR. Bilimde ilkeler değil FAZLARI ÖNCELİKLEDİR ve KORUNMASI GEREKEN YASALARDIR. İlkeler bir önkabuldür hepsi bu...
 
Şimde bu veri tabanında, Kur'an'da ALLAH'IN konunun "SONUCUNU" söylediğini daha "NEDENİ" açıklamadığını anlıyoruz (Zaten Musa as.nın da başı bu yüzden çok derde girecek).
 
Şimdi Eğer NEDEN'i başa alarak düşünürseniz:
 
1. İleride yemek için yakaladıkları bir BALIK, Allah'ın mucizesi gereği, ölü iken dirildi ve kendini suya attı (Bu kolay yoldur, Böyle düşünmek mucizeleri bir çırpıda açıklar ve bilim yapmak zahmetiniz ortadan kalkar. Allah yaptı öyle oldu der ve yakayı sıyırırız). Bu ucuz yolu bırakalım ve ikinci şıkka bakalım:
 
2. EĞER SONUCU ÖNE ALIRSANIZ. Şunu görürsünüz. Zaman tersine döndü. Yani balığı yakaladığımız film ya da video kaydı DURDU, DONDU ve DAHA SONRA G E R İ Y E doğru oynamaya başladı.
 
Balığı şöyle yakalamıştık: Mesela olta atmıştık. Ya da ağ falan... Balık can çekişti öldü. Azık torbamıza yerleştirdik. Acıkınca bunu yiyeceğiz.
62. ayet:
 
62: Oradan uzaklaştıklarında, Musa yanındaki gence: "Yemeğimizi çıkar, andolsun bu yolculuğumuzda yorgun düştük" dedi.
 
Böylece şunu anlıyoruz. Kızılldeniz ve Akdeniz'i ayıran ayrıca "Sina yarımadasını Mısır'dan ayıran o çatala geldiler ama, upuzun bir kıyı boyunca "NERESİ" sorusu var. Ayrıca "KİM?" ile buluşulacak? Başıboş aylak-avare gezinirken saatler geçer. Kuşluk vakti olur (Saat 09.00-10.00 arası Tam Sina 'da 10.16'dır). Dikkat ediniz ZAMAN ile ilgili muazzam bilgiler veriliyor. O ayette "KUŞLUK" sözü var ama TÜRKÇESİNDE atlanmış.
 
1. Neden Yuşa çok genç bir delikanlı?
 
2. Neden KUŞLUK VAKTİ (Duha) deniyor.
 
Bu iki sorunun yanıtını bilimsel olarak arayacağız.
 
Ayette KUŞLUK sözü var. Sırf o yüzden Yuşa'nın yaşının 16,6=17 olduğunu buldum. Evet bu bizim branch dediğimiz bir kahvaltı biçimi... Duha=Kuşluk=Branch aynı kelimedir. Kuşluk ile Sabah güneş doğması arası, karışık bir hesap biçiminden sonra bize Yuşa'nın yaşının 16,33 olduğunu gösteriyor. O çok karışık hesap. Bir gün=bin yıl diye giriyorsun işe...

___________________________________________________________________________
 
Kehf 60: Musa genç arkadaşına (Yuşa'ya): "İki denizin birleştiği yere ulaşmaya, ya da yıllarca yürümeye kararlıyım" demişti.
 
Uzay-zamanda iki denizin birleştiği yere nasıl gidilir.
Demek ki "İki deniz birleşiyorsa" birleşen bir şey "Ayrılmalı"dır da... Bu arada iki yerde iki denizin birleşmesi olgusunu da inceleyelim. Her ayetin 7 anlamı var. (Kur'an NUR=Beyaz ışık ve içiçe 7 rengi=sebit mesani'si olan tayfı var).
 
7 anlamdan yüzeysel olanı şöyle:
 
Akdeniz ve Kızıldeniz "Süveyş" bölgesinde birbirlerine ÇOK yakınlar. Bu ayetteki iki tane iki denizden birincisi. İkinci olay ise PANAMA KANALI haber veriliyor. Diyeceksiniz bunda ne var? Zaten biliyoruz. Ama öyle değil! Kur'an bunu 622'lerde yazdıysa, Amerika kaç yılında keşfedildi? 1498-622=? Evet 876 yıl önce KUR'AN "Amerika kıtasının bulunacağını, sonra 1550'lerde Panama'nın bulunacağını ve oraya bir KANAL açılacağını haber veriyor. Yani iki ayrı yerde iki ayrı deniz birbirine salınmış neredeyse... Bu da Kur'an mucizelerinden biridir. AMERİKA KITASINI DA HABER veriyor. 876 yıl önce... Aslında çok önce de haber vermişti: Zülkarneyn'in BATI yolculuğu Amerika kıtasına idi.
 
Bir vakit Musa genç adamına demişti ki:
"İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim, yahut senelerce gideceğim."
 
Genç Yuşa'nın 17 yaşında olduğunu söylemiştim. Bunun bir hesap sonucu çıktığını anlatırken, konu cifir'e gelmişti. Cifir gibi sonsuz ötesi ve digital (Bineer) setlere girmek anlamsızdı ama, konuya aşina olduğumu göstermek için anlatmıştım. Bir de Riemann uzayında ekvator turu atılıp aynı noktaya gelineceğini anımsatmıştım.
 
Uzay zamanın Riemann uzayı olmasının anlamı şu: Uzay ve zaman birleşiktir. Aynı değillerdir ama ikisi et-tırnak kardeşlerdir. Biri varsa öteki de ona eşlik eder (Normalde).
 
Musa'nın amaçları vardı:
Denizin nereden yarılacağını görmek istiyordu, dakika olarak orayı belirlemek ve Beni İsrail'i oradan geçirmek... Bir de Musa Katil idi... Bu günahın altında eziliyordu, Allah her elçisine "Günahlarının İSMET sıfatı gereği affedileceğini=GİDERİLECEĞİNİ bildiriyordu. Musa ayrıca "İLİM VE RAHMET" öğrenmek için bir A L İ M arıyordu. Musa'nın bu buluşma için de tam 7 nedeni vardı. Kalan nedenleri ayetlerin sonunda söyleyeceğim.
 
Musa şunu da biliyordu: Normalde bir arama biçimi değildi. "Uzay-Zaman" aberasyonları olacağını anlamıştı. "İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim, yahut senelerce gideceğim." Bu ifadede de bir mucize var. Çünkü Riemann uzay-zaman'ında (Evrenimizin doğası budur) verilen bir noktadan bir doğruya HİÇBİR paralel çizilemez. Bildiğiniz üzere bu paralel eninde sonunda birbirini keser.
 
Riemann uzay-zamanda küre kapalı bir yüzeydir ama, aynı zamanda bir ekvator turundan sonra sonsuz tur daha atabilirsiniz. Bu da o modeli "Sonsuz" yapar. İşte bu Riemann olgusuyla aynı biçimde "İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim, yahut senelerce gideceğim". Senelerce yani bir daha bir daha bir daha gideceğim. Bu ayet RİEMANN uzayını haber vermektedir. Riemann uzayı kitaplarımda da yer alıyordu. Böylece Kur'an'daki hiçbir ayetin öyle gelişigüzel olmadığını "AZ KELİMEYLE ÇOK ŞEY ANLATTIĞINI, özellikle de Alimlere M İ S A L dolarak sunulduğunu" aşağı yukarı hepimiz biliyoruz değil mi?
Şimdi 61.ayete geçelim.
 
61: İkisi, iki denizin birleştiği yere ulaşınca, balıklarını unutmuşlardı, balık bir delikten kayıp denizi boyladı.

Dikkat ediniz: "İKİSİ" sözünü hep aklınızda tutunuz. "İKİSİ" aklımızın ucunda bulunsun. İki denizin (AYRILACAĞI) birleştiği yere ulaştılar. ÖNCE Musa yürür SONRA deniz ayrılır. Buna nedensellik ilkesi (Causality) dediğimizi anımsıyoruz değil mi?
 
"İKİSİ", "İKİ DENİZ" ve meşhur balık. Balığın öyküsünü hiç bilmiyoruz (Yani Kur'an tane tane indiği için, mesela bu ayetten sonraki ayet üç gün sonra geliyor). Bu ayetten şunu anlıyoruz: Bir olay OLMUŞ BİTMİŞ S O N U C U anlatılıyor. Örneğin ÖLDÜ diyoruz. Ama önce DOĞMASI gerekmez mi? Hele bir doğsun, erginleşsin, kendine benzer bir varlık bırakıp EN SONRA ölsün. O halde FİLM SONDAN BAŞA DOĞRU OYNUYOR Yani BALIK CANLI iyi ama daha Ö N C E ölmedi miydi? Şimdi Nasıl CANLANDI da iki kaya arasından DENİZİ boyladı..? Çünkü zaman ters çalışıyordu.
 
Hatırlarsanız, daha önce bu konuyu anlatırken. Bir balığın yakalanmasını filme kaydetmiştik. Oltaya yakalandı-Çırpında-Öldü-Erzak çantamıza girdi. Bu evreleri filme/videoya çektik. Burada daha balığın bu öyküsünü bilmiyoruz. Yani NEDEN'i anlatılmadan SONUCA gidilmiş. Birden sonucu anlatılıyor. Sonuç da şu: Balık CANLANDI. PEKİ NEDENİ neydi? ÖLÜYDÜ EVET, artık film ters oynuyor bunu hissettiniz mi?
 
61: Her ikisi, iki denizin birleştiği yere varınca balıklarını unuttular. Balık, denizde bir yol tutup gitmişti.
 
Dikkat ettiniz mi olay ters sarıyor. Özellikle "UNUTTULAR" balıklarını unuttular derken bu UNUTMAK neyin nesi? Şöyle açımsayalım: Bugünkü Chat konusunu biz biliyoruz. Şu anı yaşıyoruz çünkü. Ama eğer ZAMAN oku TERS dönseydi. Yani yarın DÜN olsaydı, bu chat metnini UNUTMUŞ olmayacak mıydık? Şimdi zaman tersine çalışınca olaylar da tersine gitmeye başlayacak.
 
62: (Buluşma yerlerini) geçip gittiklerinde Musa genç adamına: Kuşluk yemeğimizi getir bize. Hakikaten şu yolculuğumuz yüzünden başımıza (epeyce) sıkıntı geldi, dedi.

Yine Alimlere misal olarak şu kelimelere dikkat: "UNUTTUKLARI" noktadan uzaklaşıyorlar (Yani balığın canlı olarak denize kaydığı dakik noktadan). Musa "HEM BALIĞIN CANLANDIĞINI" görüyor fakat zaman tersindiğinden "UNUTUYOR". Sonra zaman bir daha ileri akıyor. Musa diyor ki: "KUŞLUK (Duha) yemeğimizi getir. Yol yorgunluğundan acıktık".
 
Şimdi bir şeye daha dikkat:
 
ÖĞLE yemeğine rezerve edilmiş balığı (Tahminen 13.00 cıvarında yenecek idi) öğleden önce yani Sina için 09.45 cıvarında yiyorlar. BİR ŞEY TERS değil mi?Onların zamanda 13.00'den 10.00'a geri gittiklerini dolayısıyla ÖĞLENLEYİN (13 cıvarında) canlanıp da denize kaçan balığın 11.00 cıvarında yenilmesi gerektiğini düşünüyorlar. Çünkü kuşluk vaktinde balık diri değildi. Öğle vaktinde dirilmişti ama saatler ters çalışınca balığın canlandığını UNUTTULAR gördüklerini anımsamadılar. Bu neden böyle oldu? Zaman neden tersine döndü ve ne kadar tersindi?
Bunun yanıtını da izleyen ayet verecek:

63: O da: "Bak sen! Kayalığa vardığımızda balığı unutmuştum. Bana onu hatırlamamı unutturan ancak şeytandır. Balık şaşılacak şekilde denizde yolunu tutup gitmiş" dedi.

Evet yanıt şurada "ŞEYTAN UNUTTURDU". Şeytanın zamanının nasıl aktığını yazmıştım değil mi? Şeytan nasıl "UNUTTURUR"? Bu Kur'an da beş-altı ayette geçer "Şeytan unutturdu" diye... Sizce nasıl bir unutturma mekanizması? Yani şeytan'ın zamanına "Geriye" doğru birlikte akmaktalar. Orada o özel gün ve anda CPT'nin tüm T simetrileri birden işbaşında.
 
1. Zaman ileri akarken,
 
2. Geri de aktı.
 
3. Ama hep geri akmadı. Yani bir ileri bir geri aktı.
 
Dolayısıyla orada uzay-zaman burulması oldu. Orada Zülkarneyn (İki zaman, iki kuşak sahibi'nin KARNEYN kirişi de oluştu. Tüm simetriler birbirine girdi. Zülkarneyn zamanı demek, İKİ zaman demek. Öyleyse denizin YARILDIĞI bir an var bir de YARILMADIĞI... İki deniz kavuşmadan önce yarılmışlardı. Bu "Musa'nın gelecekte geçtiği deniz" idi.
 
Nasıl ki Zülkarneyn "Geçmişte Yecüc ve Mecüc'ü bir SEDD arkasına kavuşamaz biçimde hapsetmişti. Ancak gelecekte iki SEDD birbirine kavuşacak ve Yecüc Mecüc ile BİR ZAMANLI (Eş-Anlı, senkronize) olacağız. İşte burada ayet bir şeyi daha haber veriyor. "İKİ ZAMANLI" bir olgu var. Gelecekte (Yecüc Mecüc çıkacak gibi=Gelecekte deniz buradan yarılacak" haber veriliyor. Deniz yarıldı ancak zaman geriye çalıştı ve Musa geleceğini doğal olarak unuttu ama o balık bunu hatırlattı. O ayırmadı, denizin doğasıydı bu.
 
Keban barajı yapılmadan önce o topraklar büyük bir göl altında mıydı?
 
Bugün GAP baraj gölü Van Gölü'nden daha büyük olduğundan eskiden Türkiye'nin en büyük gölü derken, VAN sonra da Tuz gölü falan derdik. Şimdi Birinci Baraj gölü ikinci Van Gölü... GAP öncesine zamanda geriye gidersek şunu görürüz. O bölgede Murat ırmağı akmakta, Van ise en büyük göl. Sonra zaman bir daha ileri akarsa söyleyeceğimiz tepki cümlesi şudur: "Tüh be nasıl unuttum, GAP'ın en büyük göl olduğunu?"
 
"Her ayetin 7 anlamı vardır" üzerinden, şu anda ilk mealini veriyorum.Yani (Kendimi reklam etmiş gibi olmayayım ama) daha BİRİNCİ anlamı veriyoruz.
 
Şeytan unutturmuyor. Sadece zamanın akma yönündeki mecburi şelaleden geri gidiyorlar. Bu konu irdelenince (ikinci anlam olarak Ekminezis=Hipnoz altında geçmiş zamanları hatırlama, Şeytan işgaliyle unutma-anımsama) ve üçüncü meal olarak da aynı ayetin "REENKARNASYON" aldatmacası olan UNUTTURMA bölümüne burada girersek, yarına biteriz uykusuzluktan. Şeytanın aldatmacası içinde "Ekminezi" üçüncü anlamda "Reenkarnasyon" dördüncü anlamda MEAL veriyor.
 
64: Musa: "İstediğimiz zaten buydu" dedi. Hemen geldikleri yoldan izleri üzerinde geri döndüler.
 
"Evet ANIMSAMA anında yani "Geriye dönen zaman" daha sonra yeniden "İleriye dönmüş" oluyor. Bu durumda bir şey çok önemli: "İzlerinin üzerine" GERİ dönüyorlar. Bu yanlışlıkla uykuya kalıp da otobüsten inemeyen yolcunun durumu gibi. Uyanınca bu kez başka bir vasıta bulup "GERİ dönüyor" ya da biz buna "Uzayın yürütülmesi" de diyoruz. Böylece Musa'nın beklediği ünlü işaret yani "BALIĞIN gittiği" o bölgede GELECEKTE ümmetini geçireceği YERİN TANIMI var. İstenen alamet buydu. Bu yüzden "Zamanları şeytanın osilasyonik zamanına doğru paralelellendi."
 
65. Bu arada ikisi katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve kendisine ilim öğrettiğimiz kullarımızdan birini buldular.
 
İKİSİ yani Musa ve Yuşa birini buldular ki, o Allah'tan bir rahmet (Yağmur gibi indirilmiş, zenginlik gibi Alllah'tan verilmiş) ve aynı anda "Yukarı çıkıp Allah'ın yakasına-haşa-sarılarak ilimi kendisi almış bir kul buldular. Ayet diyor ki kullarımızdan bir kul. Bu büyük bir şereftir. "İSMİ ZİKREDİLMİYOR" ama İKİ KEZ KUL. Nasıl ki Hz. İbrahim TEK DOST, nasıl ki Hz. İdris İLK ALİM. Hızır ise hem İbrahim gibi Rahmeti hem de İdris gibi ilmi ikisini birden alıyor.
 
DUBLE bir üstünlük kullarımızdan bir kul demek:

İbrahim (Çünkü RAHMET diyor ayette) ve İDRİS (Çünkü İLİM diyor ayette. Hem de ilmi Ledünni diyerek.Kısacası orada Rahmet misaliyle İbrahim, ilim misaliyle İdris. İKİSİNİN İLMİ VE RAHMETİ var. Yani ikisinden üstü kapalı söz ediliyor. Misal olarak verilen RAHMET+İLİM=İbrahim+İdris=HIZIR'dır. Allah zenginliği dilediğine verir=İndirir. Ama ilmi İSTEYEN "YUKARI ÇIKAR" ve ALLAH'IN KATINDAN alır. Hz. İbrahim peygamberliği ve Allah dostluğunu (Halilullah ve HalilürRahman) almadı mı? İdris de öyle... İlk alim olduğu için peygamberlik doğal olarak geldi. Hızır ise tıpkı İdris gibi "Yüce bir makama" gitmek durumundaydı (Hz. İdris ölmemiştir, ölüm tattırılmış ve öldürülmeden yüce bir makama alınmıştır). İdris enterne edilmişti.
 
Çünkü sermayesi Alim oluşuydu. Hz. İbrahim ise ölümlüydü. Hızır ise HER İKİSİYDİ. Rahmani tarafı ölümlü, ilmi tarafı ise İdris as. gibi ÖLÜMSÜZ idi. İkisinin ortalaması ise "Uzun bir süre zamanda kalmak" idi hızırın zamanı. Zamanın efendisi ya da DEHR'in sahibi (Allah Hızır'ın zamanı olan DEHR CPT'sine Kur'an'da ayette yemin etmektedir).
 
Musa'da ise her şeye rağmen, o mübarek Tevrat'ın orijinalini almasına, Tur dağında ve Tuwa vadisinde kutsanmasına rağmen İbrahim ve İdris'in hele hele Her ikisini birden bünyesinde toplamış dolan (Bünyesine katmış, birleştirmiş anlamında yazdım) Hızır'ı özel bir statüde tutuyordu. Hızır'a Levhi Mahfuz'a (Kozmik bilgisayara) bakma hakkı verilmişti. Oysa Cebrail'e bu hak verilmemişti. Levhi Mahfuz'dan Kur'an Sidre'ye iner. Oradan da Cebrail alıp dünyaya getirirdi. Hızır doğrudan Levhi Mahfuz'la muhatap olduğundan oradaki her bir varlığın ayrıntısı biliyordu. Bunlar ayet değildir. Ayrıntıdır.
 
Hızır ilmi kendi almıştır. Kimse vermemiştir. Allah sadece "Rabbi Zıdni İlmi" derseniz, kendi adı olan El-ALİM'in Rahmaniyetini o kuluna akıtıyor. Yani bedava bir ilim gelmiyor. Ermiş falan olmuyorsunuz. Yine çalışacak, araştıracaksınız, hakedince geliyor o ilim...
 
Ne tuhaftır ki, büyük buluşlar hep bir rüya ürünüdür. Rutherford o ana kadar hiç bir şey bilinmeyen atomu bir güneş sistemi olarak rüyasında gördü. Murray Gell-Mann'da kuarkları rüyasında gördü. Weinberg bozonları (w ve Z) rüyasında gördü. Hem ne rüya... Hatırlarsanız Azrail'in adını ve Hızır'ın adını Kur'an'da bulamamıştık. Bir de Cebrail diye bir tek isim bile yoktu. Mesela kiramen katibin derken Kiramen "Allah'ın keremine, ikramına direk erişmiş" ve Katibiyn=İKİ KATİP demek.
 
18/66: Musa ona: "Sana öğretileni bana hayra götüren bir bilgi olarak öğretmen için peşinden gelebilir miyim?" dedi.

Hz. Musa RAHMET ve BİLİM için ikisi için öğrenci olmak istemektedir. Ayette "Sana öğretilen" demiyor. Allah'ın rahmetinden olarak öğrendiğin bilimden diyor. Hz. Musa bu arada "Sadece ben senin peşinden (Zamanından, zaman yolundan) gelebilir miyim diyor? Yani Yuşa sanki ortada yok gibi...
 
18/67-68: O: "Sen doğrusu benim yaptıklarıma dayanamazsın, bilgice kavrayamadığın bir şeye nasıl dayanabilirsin?" dedi.
 
Şimdi burada önemli noktalar var: Hızır "Bir şeyler yapacağını" söylüyor. Ama "DİLİ GEÇMİŞ ZAMANDA" yaptıklarıma, yapmış olduklarıma... diyor. "Yapacağı" şeyler "Geçmişte YAPMIŞ oldukları" oluyor birden. Bu paradoksu kastederek, "Senin kafanı karıştıracak şeylerin" diyor. "NEDENSEL"lik tersinecektir: Çünkü "İÇYÜZÜNÜ, NEDENİNİ" kavrayamayacağın şeylere dayanamazsın, sabredemezsin diyor.
 
Burada olay şu: "SONUÇ" önce gelecektir.
 
Yani NEDEN olarak baktığında Musa için her şey anlamsız olacaktır. Dolayısıyla bizler de "SONUÇSALLIK" ilkesiyle bu ayetleri anlamaya çalışacağız.

18/69: Musa: "İnşaallah sabrettiğimi göreceksin, sana hiç bir işte baş kaldırmayacağım" dedi.
 
Hz.Musa boyun eğiyor. Çünkü peygamber olmak başka ALİM olmak başka başka şeyler... Musa "Sabrettiğimi" göreceksin derken SABIR iki yönlüdür:
 
a) Bildiğimiz sabır
 
b) Tersinen sabır
 
Bu mekanizmayı açıklamak için önce SBR (Sabr, sabır) üzerinde duralım.
 
Allah'ın iki ismi vardır ki birbirine karşıt durur. Birincisi "Seriul Hısab" yani seri hesab görücü... Bunun MİSALİ bilgisayarın saliseler içinde onbin rakamlı bir sayının küb kökünü alması gibi düşünün. Bu çok hızlıdır. Elektrik akımı gibi ışık hızıyla geçer gider ama aynı elektrik akımına eğer "Rezistans=Direnç" korsanız iş başkalaşır. Elektrik akımı bu kez (volt, amper, watt vb. klasik formüllerinden biliyoruz ki) ışık hızıyla ve işlevsiz olarak geçmez.
 
Örneğin "Rezistanslı elektrik sobalarında" direnci aşarak öteki uca (kutba) ulaşmaya çalışır. Bu arada, bildiğiniz üzere elektrik sobası da bizi bir güzel ısıtır. Yani Seriul hısab=Işık fotonlarının (ışık ışınlarının) talimidir.
 
Allah'ın Es-Sabur ismi ise "Isı ışınlarının" (Termik fotonların) talimi (Göstergesidir). Allah'ın SABUR isminin işlevini şimdi daha iyi anlayabiliyor muyuz?
 
Ve şunu anlayabiliyor muyuz?
 
"Onlara az bir süre tanı",
"Sen onlara bir mühlet ver".
 
Bu ayetleri bilirsiniz... İşte bu yüzden Sabır demek, "İntikal süreci" demektir. Toprağı sularsınız ama, bir S Ü R E tanıyacağız ki, su suladığımız bitkinin köklerine gidip oradan özümsensin. Allah katında zaman "OL=ÖL" yani doğum-ölüm aynı yerdedir. Ya da doğum=NEDEN, ölüm=Sonuç aynı yerdedir.
 
Çünkü ışık hızına yaklaştıkça, DOĞUM-ÖLÜM ya da NEDEN ve SONUÇ arası kısalır. Bunun için ikizlerden ışık hızıyla giden, diğerine göre 14 kez daha GENÇ kalır. Çünkü öyle hızlanmıştır ki, neden ile sonuç arasını iyice kısaltmıştır. Tam ışık hızında ise ışık hızı yüzünden uzay-zaman bükülür ve komprime bir yay gibi, başı ve sonu (NEDENİ ve SONUCU) birleşir. AYNI şey olur. NEDEN=SONUÇ olur.
 
Dolayısıyla biz MADDE olarak ışıktan çok çok çok yavaş gittiğimizden zamanımız ya da "NEDEN ile SONUÇ'un arası çok uzadığından, bize Allah SABIR tavsiye etmektedir. Eğer ışık hızıyla giden canlılar olsaydık bize "SABIR" tavsiye edilmeyecekti. Allah'ımızın dediği gibi "O gün gelecektir ve işiniz bitmiştir bile, sizler artık mahşerde hesap vermektesiniz", ya da "Kıyamet kıskıvrak gelmiş sizi yakalamıştır, Cennet ve Cehennem'i paylaşmışsınızdır bile..." Bu tür ayetlere bir örnek de Yecüc ve Mecüc ile ilgili ayetlerden verebilir.
 
18/99: Biz o gün onları bırakırız, dalgalar halinde birbirlerine girerler. Sur'a üflenince hepsini bir araya toplarız.
 
Biz onları (Osilasyonik dalga) olarak içiçe (iki ayrı fazı birlikte) bırakırız dalgalar halinde birbirlerine girerler. Şimdi dikkat ederseniz, "Gelecek zamanı uzun bir tehir ile anlatıyor ayet... ama "O gün Sur'a üflenmiştir hepsini bir araya toplaMIŞızdır diyor. Yani Allah katında İŞ bitmiş ve de MİŞLİ GEÇMİŞ ZAMAN İLE BİTMİŞ. Bu ifadeyi kasten seçtik ki "SABIR" olayını anlatmak için. Sabrın arkasında birden herşey bitmiş oluyor. Halbuki sabır çok uzun ve zor geliyor bize... Bir gün=bin yıllık bir ilahi takvimde ise saliselerden ibaret... Ahırette birgün kalan biri dünya takvimiyle 1000 yıl (364.bin gün) kalmış olacaktır. Asıl sabrı orada öğreneceğiz. Mahşer meydanında tıkış tıkış değil bir gün belki orada on gün (Onbin yıl) yüzgün (Yüzbin yıl) kalacağız.
 
ALLAH'TAN SAKINILMASI GEREKTİĞİ GİBİ SAKININ.
 
Mütteki olup Korkun ey Hanifler... Allah bize ASR gibi surelerde niçin SABRI" tavsiye ediyor? Sabırsız olsak ne yazar. Yine eli mahkum sabretmek durumunda değil miyiz? Örneğin yarın bir olay var. İki kişi bu olayı yaşayacaklar ama yarın olmadı. Biri sabrediyor. Diğeri ise sabırsız ve cerbeze... "Öff ya?!" deyip hayatı hem kendine hem öteki insanlara zehrediyor (Stres bulaşıcıdır). Ertesi gün oluyor. Sabreden ile sabretmeyen aynı SÜRECİ yaşıyorlar. Sabırsızlık gösteren ise hayatını karartmış, yarına perperişan çıkmıştır... İkisi de aynı SÜREyi aşıyorlar ama biri SABIR'lı, diğeri ise SABIRSIZ. Yani sabır olayında KİŞİLER yargılanır. Olay bir tekdir ve herkese eşit zamanlıdır. Burada sınanan bizleriz. Sabreden ya da sabırsız olan bizleriz.
 
Musa Hızır'a "Göreceksin beni çok sabırlı bulacaksın" demiyor muydu? Sabır "NEDEN ucundan bakınca UZUUUUUUN bir süreç" ama sonuç ucundan bakınca "Hesaplar görülmüş bile, Yecüc Mecüc mahşere toplandı bile... "
 
Adam işsiz, Allah'ın verdiğine SABREDİYOR. Ama iş aramıyor ki? İş aramıyor ve rızkının darlığına SABREDİYOR. Çok komik. Sonra da diyor ki, Allah benim rızkımı bu kadar yapmış. Ben sabırlıyım, karşı gelmiyorum... İşte bunun adı da MESMENET damgası. Hani zelillik (Aşağılık) damgası vardı ya az önce... Bir de MESKENET =Miskinlik (Tembellik) damgası var ayetlerde....
 
18/69: Musa: "İnşaallah sabrettiğimi göreceksin, sana hiç bir işte baş kaldırmayacağım" dedi.
 
Orada Hızır kendisini tam reddetmişken birden fikir değiştirdi.
Neden dersiniz?
"İnşaallahi Sabıran".
 
Anlamı şu: Allah inşa etsin. Neyi? Bunun yanıtı yine Kehf Suresi'nde "İnşaallah"ın geçtiği bir ayettir "Hiçbir işi yaparken ben bunu mutlaka yarın yaparım deme. İnşaallah de. Umulur ki, Allah o yarınki işinden daha önce senin işini yapar" Şimdi sihirli sözcük İNŞAALLAH yüzünden Hızır dönüyor ve MUSA'yı alıyor. Bu sözün tanımını şimdi ZAMAN YOLCULUĞU açısından comment edelim.
 
Şimdi aslında "Düş önüme gidelim" dediğinde, Hızır as. Musa'ya üç değil sonsuz kredi açmıştı. Musa kendisini ÜÇ ile kısıtladı. Yani bu son olsun, vallahi ayrılacağız eğer bir daha işine karışırsam ve sonucu nedenden önce düşünmeyi başaracağım dedi. Bunu az ilerleyen ayetlerde de yakalayacağız. Tahkik etmiyor Musa... Akil bir alim karşısında makul duracağına ukala oluyor. Musa deyip geçme Allah ona tecelli etmiştir. Kur'an'da adı en çok geçen peygamberdir (28 kez).
 ___________________________________________________________________________

İnsanların birgün uzayda sistemleri turlayacağı doğru... Ancak onların "İleri bir uygarlık" olması gerekirdi. Eğer böyle ileri bir uygarlık iseler, çoktan gelmeliydiler. Oysa gelenlerin sadece "Torunlar=zaman gezmenleri" olduğuna ilişkin kanıt var. Zaten onlardan her biri için bir Zülkarneyn de diyebiliriz.
Ashabı kehf gibi: "Ashabı kehf üç kişidir dördüncüleri köpekleri, ashabı kehf beş kişidir alltıncısı köpekleridir, kehf ehli 7 kişidir sekizincisi de köpekleri...". Zülkarneyn de böyle "KAÇ KİŞİDİR"? Unutmayınız ki 83. ayette HIZIR biter ve/veya Zülkarneyn başlar...
Ama birden bir giriş yapar ve "Sana Zülkarneyn'i sorarlar" der. Şimdi Zülkarneyn'e bağlanan kelime (Misal) şu: "Ben bunları kendiliğimden yapmadım. İşte dayanamadığın işlerin içyüzleri budur". İçyüzü kelimesine dikkat ediniz. SEBEP ve NETİCE (Neden-sonuç).
İçyüzü de bir SEBEB'dir. Yani nedensellik ilkesi (Causality) gereği... "Neden ve sonuç" yer değiştirmiştir... Sonuç nedenden önce geldiğinde bize "Tuhaf gelen şeyler olur ve bunları bir büyü sanırız" (balığın canlanması gibi). Eğer Allah katından ise mucize sanırız.
Hızır olayını bir daha anımsayalım: Çünkü Zülkarneyn'e buradan direkt köprü oluşacaktır. Zaten ayet aslında şöyle yazılıyor:
82. "Duvar ise, şehirde iki yetim erkek çocuğa aitti. Duvarın altında onların bir hazinesi vardı; babaları da iyi bir kimseydi. Rabb'in onların erginlik çağına ulaşmasını ve Rabb'inden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarmalarını istedi.
ve 83: "Ben bunları kendiliğimden yapmadım. İşte dayanamadığın işlerin içyüzleri budur. Sana Zülkarneyn'den sorarlar de ki size ondan da haberlerim olacaktır".
Aslında 83. ayet budur. Tamamen devamı. Öyle kopuk değil... Tersine girift olmuş... Hızır'ın zamanı DEHR tipi zamandır.  Yani bir tek noktada her yere değer zaman, "Her yere girebilen" TEĞET zaman. Dehr=Teğet zamandır, bunu anımsatmak için yine Satelit örneğini vereceğim:
1. Uzaya attığımız bir cismin 9,81 değerini aşması gerekir, yoksa atılan balistik (Mermi, roket, taş vb.) geri düşer.
2. Bu değerden yukarı bir ivme verilmelidir: Bu da 11 değeridir. Bundan büyük bir değer de attığımız balistik araç uzayda sonsuza açılır ama tam olarak 11 değerinde ise DÜNYA yörüngesine oturur.
Bunun anlamı şu... Roket/uydu vb. her neyse kritik orbitale oturmuştur. Yani ne uzaya açılabiliyor, ne de yeryüzüne düşebiliyor... Zaten yörüngeye oturmak demek şudur: O araç dünyaya HER NOKTADAN düşmek istemekte, fakat HİÇBİR noktadan düşememektedir. DEHR budur işte... DEHR = Hızır'ın HER ZAMANA DÜŞMESİ'dir. Sayısı yoktur sonsuz zamana girebilir her zamana noktasal olarak değer. Teğet, yani noktasal olarak TÜM ZAMANLARIN hakimidir.
1. Bizim gibi zamanda ileri,
2. İblis ve anti madde evrenindeki gibi zamanda geri,
3. Tüm zamanlarda ve blok evrende (zamansız uzayda) olabiliyor (Sebe kraliçesinin tahtını böyle getirmişti),
4. İki zamanlı da olabiliyor
5. vs. vs.
Hızır-Musa ve Yuşa olayından epeyce bir edinim edindikti. Hızır'ın, Musa ve Yuşa'nın zamanına TERS yönden girdiğini anlamıştık...
Balık canlanmıştı ve de ikinci MİSAL, "Şeytan bunu bana unutturdu" diyen Yuşa'nın ifadesinden iblise ÖZEL olan ve bir İLERİ sonra BİR GERİ akan zamana dahil olduğunu hatırlayacaksınız. "Şeytan bana bunu unutturdu". Bu MİSAL cümle ile OSİLASYONİK yani Alternatif akım gibi "İleri ve sonra geri" çalışan bir zaman oku var demekti.
Sonra Musa'yı aldı HIZIR... Onu şuradan anlıyoruz: "...bunun üzerine izleri üzerinde G E R İ döndüler". Zamanda geriye gidildi. Yuşa (Musa'nın öldürdüğü GELECEKTEKİ YUŞA) zamanda geriye gidince çok genç olduğundan küçülerek cenin oldu. Musa ve Hızır da yaklaşık zamanda 17 yıl geriye gitmiş oldular (Yuşa da o yaştaydı zaten). Musa daha katil olmamıştı, Yuşa'yı öldürmemişti. Hızır ise çok önemli bir söz söyledi:
"İÇYÜZÜNÜ=SEBEBİNİ" bilmediğin şeyler yapılacaktır, bunlar sana ne kadar mantıksız gelirse gelsin, sakın işimde engel olma...
Gördüğünüz gibi yeniden SEBEP kelimesine daha doğrusu NEDEN ve SONUCUN ikisini de kapsayan tek bir kavrama "İÇYÜZÜ" MİSALİNE girdik. Soru sormak bir engel değil ama engel olan şey şu: Zaman kaybetmemek... Hızır için bir sorun yok, ancak Musa'nın "Geriye çalışan zamanı" daha sonra "İleri çalışacaktır". Musa zamana bağımlı olacağından HIZLA yetiştirilmesi gerekli... Hani çocuğunuzu sabah okula yetiştireceksiniz. Ama bir türlü uyanmak ve gitmek istemiyor. Onun gibi bir şey...
Hızır diyor ki; "Senin yetiştirilmen gerekli görevin var: Balığın canlandığı o yerden ileride ümmetini geçireceksin. O kaya ağzını unutma, orada tam o kanalda deniz ikiye ayrılacak. Oradan İsrail oğulları özgürlüğe kaçacaklar... Hızır öncelikle bunu anlatıyordu.
Sözkonusu o noktadan az ileride bir GEMİ vardı. O gemi gelecekte, Yuşa denen bir zalim hükümdarın Amiral gemisi olmuş ve onunla denizlerin hakimi olmuştu. Çok zalim bir Yuşa idi ve şöhretini o geminin fazlalığına yani dengeyi bozmasına borçluydu. O gemi olmasaydı o savaşı kaybedecekti... İyi ki Zalim Yuşa'nın böyle bir HASSAS gemisi vardı. Ama Yuşa şimdi doğmamış bir embrio durumunda. O halde bu gemi "Parçalanmalıydı". Yani alttan delinirse orada kalırdı.
Sonra Hızır Musa'yı azarladı "İÇYÜZÜNÜ" bilmediğin bir şeyi benimle muahaza etme demedim mi? Derken, O gemiye en yakın bir derme çatma eve girdi Hızır... Ve orada uykuda olan çocuğun ağzını eliyle kapatarak onu ÖLDÜRDÜ...
Musa kahrolmuştu: "Bir kısas hakkı olmadan bir bebeği öldürmek çok büyük bir cürümdür. Ben de seni bir adam zannetmiştim, meğer sen bir KATİLmişsin. Bu yaptığını hiç bir şeyle açıklayamazsın, sen çok kötü bir insansın...".
Musa böyle düşünüyordu. Hızır ise her bilen ALİM gibi içerliyordu bu densize ve şöyle düşünüyordu içinden: "Ben bu Yuşa'yı öldürmesem ileride SEN ÖLDÜRECEKSİN". Katil sen olacaksın... Dua et de Allah, Levhi Mahfuz'da anne-babanın DUASINI kabul etti. Dua şöyleydi: "Ya rabbi EĞER HAYIRLI olacak ise oğlumuzu ömürlü kıl... Onu ıslah et ey ulu Rabb'imiz". Allahüuekber bu duanın gücüdür ve Levhimahfuz'daki ilahi bilgisayar bu programa uydu. Hızır da o programa uydu... Musa da kurtuldu katil olmaktan. Tam tersine İSMET sıfatını geri alıverdi. Yani gelecekte katil olmadı. Tılsımlı bir dua yoktur. İHLAS ile yapılan içtenlikli her yakarış MUCİZELER yaratır... Levhi Mahfuz'u baştan yazar, Arş sallanır. Tüm arş taşıyan mukarrebun melekler korkuyla mütteki olur ve en girgin titreşimlerle kendilerinden geçerler.
Günahlar da aynen böyle affoluyor:
1. Settar=Var olan günahı ÖRTÜYOR, başkalarına açıklatmıyor, kamufle ediyor.
2. Afivv=Bu günahlar affa uğruyor (kırgın bir babanın, eninde sonunda çocuğunu affetmesi gibi)
3. Ğafur=Sen İSTİĞFAR edersen, sen günahlarını kendin içtenlikli olarak ve kimseye söylemeden ALLAH'ın ile şahdamarının içinden monolog gibi konuşursan ya da bir kez ALLAH dersen Ğafur ismi operatör oluyor... İşbaşına geçiyor...
4. Tevvab=tevbeleri kabul edici... Bu isim BÜYÜK günahları da SİLİYOR. Kul hakkı dışında ANADAN DOĞMA olarak sıfırlanıyorsunuz,
5. Rahman,
6. Rahim,
7. İlahinnas,
İşte tevbe mekanizması bunlardan ibaret.
Balığın canlandığı yerden AZ ilerideki gemiyi deldi ve gemiye en yakın evdeki bir çocuğu öldürdü... Evet elini çocuğun ağzına kapadı. Çocuk boğuldu. HIZIR KATİL mi oldu? Yuşa zamanda geri gitmekle zaten ÖLMÜŞTÜ. Yani hiç doğmamış olmuştu. Hiç doğmamak da bir tür ÖLMEK değil midir? Yuşa öldü...
En sonunda zaman oku ileriye doğru çalıştığında "BİR YUŞA DOĞDU". Minicik bir bebek gözlerini dünyaya açtı... Çok ama çok iyi bir insan ve evlat olarak YUŞA doğdu... O Yuşa Musa'ya rakip değil, tam tersine atuşağı, silah arkadaşı, kamarot vb. HER ŞEY oldu. Katipliğini, bodyguardlığını yaptı. Bir SAHABE ötesinde HAVARİ oldu...
İşte kötü YUŞA öldürülmeseydi BU HAYIRLI MÜKEMMEL YUŞA doğmamış olacaktı (Parçacık Yuşa yerine dalgacık yuşa gibi)... Yani POLARİZE bir YUŞA doğdu.
POLARİZE bunu unutmayınız çünkü bu ZÜLKARNEYN'in de öyküsüdür. Polarizlenmek DİPOLE olmak. Dİ=İKİ, POLE=KUTUP veya KARN+EYN. Zaman da İKİLEŞİR ve (DEHR=TEK, TEĞET) ama KARN=KİRİŞ zaman. Yani bir küreye bir tek noktada değen HIZIR'ın DEHR zamanı değil! Bir küreyi KİRİŞ olarak İKİ noktada ama illa ki İKİ noktada, olmazsa olmaz bir şart olarak sadece İKİ noktada kesen zaman demektir KARNEYN. İki tane ışık konisini darboğazından (Berzah) birleştiriyoruz ve ortaya çıkan bu şemle (Kum saatine) de KARNEYN deniyor. Karn=Işık Konisi (Koni=Cony=Hûni).
Zülkarneyn Ye'cüc-Me'cüc istilasını TEHİR ediyor (Tehir=Sonuç=Resultance). Yani hızır gibi EBEDİ olarak düzeltmiyor. TEHİR ediyor yani erteliyor. O ALLAH vaadidir çünkü... Allah da vaadinden dönmeyeceğinden ve VAAD= Vade Tanımak olduğundan TEHİR ile yani kiriş veya şiş diyelim bir triko yumağına saplanıyor, "İKİ NOKTADAN". ÖNCE bir uçtan (geçmişten) giriyor, sonra da öteki uçtan (gelecekten) çıkıyor.
Sonra, geminin bulunduğu liman köyüne gittiler. Su istedi Hızır... Yabancı fobisi ve üstelik de bedava suyu satmaya kalktılar. Musa'nın cebindeki sikkeler zamanda geri gidince YOK olmuştu. Musa bu yüzden parasızdı. Hızır ise yaptığı hiç bir işe bir karşılık almaz (Sebe melikesinin tahtını getirir ama bir ekmek parasından başka alacağı şey yoktur)...
Hızır su içemedi, Musa da... Yakıcı Sina güneşi altında, bir yıkılmakta olan duvar enkazını İNCİ GİBİ dizdiler. Musa söylene söylene yapıyordu bu işi... Kendisine istediği an SU verecek, tulumunu taşıyan YUŞA YOKTU artık... Kendisi Hızır'ın Yuşa'sı olmuştu. Hızır'a döndü dedi ki: "İsteseydin buna karşılık elbette bir ücret alırdın".
72:Dedi:"Ben söylemedim mi sen beninle beraberliğe asla dayanamazsın!"
73:Musa dedi:"Unuttuğum için beni azarlama; bu yaptığımdan dolayı da bana zorluk çıkarma."
74:Yine yola koyuldular.Bir süre sonra bir oğlana rast geldiler; tuttu onu öldürdü.Musa dedi:"Tertemiz bir insanı,bir cana karşılık olmaksızın öldürdün ha??Vallahi çok kötü bir iş yaptın!"
75:Dedi:"Ben sana söylemedim mi. Sen benimle beraberliğe asla dayanamazsın."
76:Musa dedi ki:"Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana arkadaşlık etme. Vallahi öyle bir durumda benden ayrılmakta mazur sayılacaksın."
77:Yine yola koyuldular. Biraz sonra bir kente geldiler. Kent halkından yemek istediler, ama onlar bu ikisini konuk etmekten çekindiler. Orada, yıkılmayı bekleyen bir duvara rastladılar; tuttu onu onardı. Musa:"İsteseydin buna karşılık bir ücret elbette alırdın." Dedi.
78. (Hızır) Dedi ki: "İşte bu seninle benim aramın ayrılmasıdır. Şimdi sana tahammül edemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim".
79. "Gemiden başlayayım: O gemi, denizde işçilik yapan bir grup yoksulundu. Ben onu kusurlu hale getirmek istedim. Çünkü biraz ötelerinde bir kral vardı; tüm gemilere zorla el koyuyordu".
80. "Oğlan çocuğa gelince: Onun anası-babası inanmış kişilerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkâra sürüklemesinden korktuk."
81. "Diledik ki, Rableri onlara o çocuktan temizlikçe daha üstün, merhametçe daha gelişmişini versin."
82. "Ve duvar. Duvar, o kentte yaşayan iki yetim oğlanındı. Altında, oğlanlara ait bir define vardı. Oğlanların babası da hayır ve barış seven bir kimse olarak yaşamıştı. Rabbin istedi ki, o çocuklar ergenliklerine ulaşsınlar da Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarsınlar. Ben bunları kendi buyruğumun sonucu olarak yapmadım. İşte senin sabretmeye güç yetiremediğin şeylerin içyüzü budur."
Artık 80.inci ayeti ÇOK İYİ anlıyor ve biliyorsunuz. Yorumlamıyorum. Siz Kur'an'ı DİREKT ve dolaysız ANLIYORSUNUZ... Bu Allah'ın HANİFLERE bir ÖNCÜ armağanıdır... Geçen yıl okuduğunuz ya da eskiden alıp da anlar-anlamaz okuduğunuz KUR'AN DEĞİL bu artık... Bu Kur'an'ın 80. ayetini SİZ ARTIK biliyorsunuz. Yuşa'yı, -m ve +m olan Yuşayı biliyorsunuz... Cinayete kurban giden ve/veya gitmeyen iyi ve/veya kötü Yuşa'yı, katil ve/veya ismet Musa'yı biliyorsunuz değil mi?
Zaman yeniden düz çalışınca... İşte orada bir çocuk doğdu. Çünkü HIZIR onu nefessiz bıraktı boğdu. Boğmasaydı Yuşa için doğdu demiyecektik... Artık bunları da biliyorsunuz... Artık Kur'an'ın NE MÜKEMMEL OLDUĞUNU biliyorsunuz.
Ve bir tek şeyi BİZLER hep beraber bilemiyoruz: "Neyin hayır neyin şer olduğunun İÇYÜZÜNÜ ALLAH'tan başkası bilmez". BU AYETİ de anladık. Bırakın kötü Yuşa öldürülsün.
 
18/71. Bunun üzerine kalkıp gittiler; sonunda bir gemiye bindiklerinde, o gemiyi deliverdi; Musa: "Gemiyi içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu şaşılacak bir şey yaptın" dedi.
 
Evet burada duralım:
Hızır Musa'ya şunu söylüyor: "Bana UYACAKSAN" Bu nasıl bir uyum olabilir? Zamana adaptasyon yani uyum... Aslında UYUM şu. Musa Hızır'a uyduğu gibi Hızır da Musaya uymuş oluyor. Bu orta yol prensibinde iki önemli mekanizma vardır:
 
1. Uzayda ben yürürüm
 
2. Uzay bana yürür
 
Eğer Hızır Musa'ya uyacaksa o zaman "Yürümesi" gerekmektedir bu bir... Dikkat ederseniz. "KALKIP GİTTİLER" deniyor. Yani uzay size yürümüyor, siz uzayda yürüyorsunuz. Bununda bir bedeli var: Zamanda tersinmek... Eğer bu ayeti başka Kur'anlardan da yazabilirseniz önemli bir şeyi daha fark edeceksiniz. 71.ayeti bir başka mealden yazabilir misiniz?
 
71- Bunun üzerine ikisi beraber yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman, o kul (Hızır) gemiyi deldi. Musa, ona şöyle dedi: "Geminin içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın."
 
Evet iki meal arasında şu fark var: İKİSİ
Üçü değil ikisi. Musa, Yuşa ve Hızır.
Neden üçü değil? Neden ikisi?
 
a) Acaba Yuşa'ya "Biz gidiyoruz, sen bizi burada bekle mi dediler?"
 
b) Yoksa zaman yine TERSİNE mi yürüdü?
 
Musa 40 yaşında Tur dağında kitabeyi aldı. İsrailoğullarına getirdi. Zamanda geriye döndüler. Hızır ve Musa 17 yıl kadar gençleştiler. Yuşa zaten onaltı yaşlarındaydı... O da zamanda aynı miktarda geriye gidince YUŞA D O Ğ M A M I Ş oldu. İşte bu yüzden ÜÇÜ değil İ K İ S İ diyor Kur'an...
 
SONUCU değiştirmek için NEDENİ değiştirmekten ibaret... Yani tarihi değiştiriyorlar... Tüm Kur'an meallerini adamlar oyuncak niyetine yazıp çiziyorlar.. Arapça da A demek ikisi demektir... Onu atlamış Elmalı ve Diyanet... Oysa başından beri "İKİSİ " deyip duruyordu zaten Musa ve Yuşa için...
 
Zaman makinesi yok ama ortada HIZIR zamanı var... (DEHR) İkisi derken YUŞA doğmamış oluyor. Bu nokta çok önemlidir. Balık da zamanda geriye gidip ÖLMEMİŞ idi hatırladınız mı?
 
YUŞA da aynı mekanizmayla GERİ gidip DOĞMAMIŞ oluyor... Ortada YUŞA yok... Ortada Yuşa'nın yaşı kadar zamanda geriye gitmiş 17 yaş daha genç bir musa var. Musa biraz Hızır zamanına tabi Hızır da Musa'nın zamanına... ORTAYOL bu işte... Hızır'a uzay yürüyor. Musa ise uzayda yürüyor. İkisi birbirine TUTUNUNCA garip bir durum ortaya çıkıyor. Bu garip durumları birazdan inceleyeceğiz.
 
Yuşa ne demektir bilen var mı?
(Yuşa peygamber ya da Yuşa Tepesi/Beykoz'dan söz etmiyorum)
Kelime kökü Yeşu. İbranice 17 demek.
 
eşu=AŞR yani on.
Ye=Yedi (Sabbat=Sebit de yedi demektir.)
 
Ama En eski dil olan İbranice de 17 demektir. Yuşa orada bir peygamberin ismi değil Seventeen bir delikanlının LAKABI durumunda. (İngilizce TEEN diyoruz ya, thirteen'den nineteen'e kadar olan delişmen yaşlardaki gençler) İşte bunun ibranice adı Yeşu'dur.
 
Yeşu dişidir: Örneğin 13-19 yaş arası kız çocukları Havraya (Allah'ın evine) dienst-servant olarak verilirlerdi. Mabedi süpürür, temizler ve safiyetlikleriyle orada bir itikaf yaşarlardı.
 
Hz. Meryem de bir Yeşu idi.
Mabed bakıcısıydı. (Rahibelik kurumu buna dayanmaktadır.) Havra kıyafeti ise Cilbab diye iki parçalı bir karaçarşaf ya da kapalı pelerinden ibaretti. O kıyafet hem Müslümanlarda Karaçanrşaf olarak hem hristiyonlarda Rahibe kıyafeti (Manastır Cilbabı) Yahudilerde ise Kimi zaman kukuletalı bir pelerin idi.
 
Rahibe kıyafetlerinin bir minik örneği de ilkokul çocuklarımıza (Şimdi Ortaokullar da buna dahil) giydirdiğimiz YAKA ve ÖNLÜK. İşte bu RAHİBE kıyafetidir, Yahudi Meryem'den Hristiyan Meryem'e kadar açılan ve çocuklarımıza giydirilen ya da Arapların eldivenli, peçeli. (Çiftpeçeli hem de) İşte bu moda İBRANİ kökenlidir.
 
Bu havra manastır kızlarına Yeşu ve bunun gibi Rabbi ve Kohenlere verilen "Atuşağı=Seyis" çocuklara daYuşa denirdi. Güçlü kuvvetli seyis olması açısından 17 yaş ideal ve kasların güçlendiği bir dönemdir. 18 ve 19'da daha birey ve asi oluyorlar. Bu yüzden her nedense ye-aşru 17 yaş denmesi gelenek olmuş.
 
Yuşalarda Ergenlik dönemleri üç aşamalıdır:
 
1. Doğunca Sünnet olurlar.
 
2. 13 yaşında ergenlik törenleri vardır.
 
3. 17 yaşında "Çırak, Yuppie iş adamı adayı vb. olurlar.. Gezmeye, yolculuğa kendi başlarına turistik geziye vb. gitmelerine izin verilir.
 
İşte bu Yahudi geleneklerini bilseydiniz, hemen Yuşa'nın 17 yaş bir delikanlı olduğunu bir bakışta görebilirdiniz. Bunlar ayrıntı ama ÖNEMLİ. Çünkü burada "Şeytan ayrıntılarda gizlidir" DEMİYORUZ. Burada "YİŞA"nın anlamını veriyoruz, bunun için ayrıntı gerekli..
 
Yuşa peygamber olan kişi bu değil yani... Bir de Beyktoz/İstanbul'daki Yuşa tepesi değil dedimdi... Yuşa peygamberin ya da Musa'nın atuşağı Yuşa'nın BEYKOZ'da ne işi var?
 
Kur'an bunun için YUŞA ayrıntısına girmiş. Yoksa "Atlayıp geçerdi" bunları. Mesela şöyle derdi: "Musa balığın denizde bir yol bulup görmüştü" dedi. Ama böyle değil ayet, Yuşa'yı da işin içine alıyor. Amaç 16-17 yaşındaki bir genci vurgulamak. İkisi üçüncü şahıs ile buluşuyorlar.
 
Sonra Yuşa 17 yıl kadar geriye giderek "DOĞMAMIŞ oluyor" Musa'da 17 yaş geriye gitmiş oluyor. Hızır mecbur değil çünkü O dilerse DEHR'de sabit bir yaşta kalır dilerse NEHR'e iner, her insan gibi olur... (DEHR=Tehir edilmiş zaman ve NEHR=Akan büyük ırmak)
 
Dehr zamanın tehiri ve aynı zamanda neden-sonuç Arapça SEBEB TEHİR demektir ki, çok dikkat etmeliyiz. Hızır TEHİR(Sonuçta) kapsamında değildir. NEHR (Neden kapsamında da olabilmektedir.) Ama HOLOGRAMINI uzun zaman koruyamamaktadır.
 
Eyvah yine mi hologram demeyin. Çünkü çoğu insan bilir ki...  (Bu anlatıldığı için değil, bu yazacaklarım canlı görüp dokunanlardan nakildir.) Hızır ile tokalaşan onun sağ başparmağının elinden kopuk sanki havada durduğunu... Ve bir de gömleğinin hologramı altında karnı olmadığını bilir. Karnı belkemiğine dayalıdır. Ama bunu ona dokunan bilir. Tokalaşan da bilir...
 
Şaşırmanız gerekmiyor bu HIZIR'dır. Somut bir bedende iki organı Gerçek ve somut değildir. Soyutttur. Başparmağının eline bağlantı eklemi ile Karnı yoktur... Onu ÖLÜMÜNE BİR TEK NEFES KALA DECCAL denen paralel evren yaratığı karnını aldı pençesiyle... ve bir de parmağını ısırdı.
 
Hızır "Zamanın sonundan" geriye kaçtı. Ama son nefesinde  karnını ve parmağını bırakarak. Sevgideğer forumdaşlar bu söylediklerime saçmalık diye bakıyor olabilirsiniz ama unutmayınız ki Kur'an "Yukarıdan aşağı" da yazılıp meallendirilebiliyor.
 
Yuşa Musanın öldürdüğü çocuk değildi. Onun "Yol arkadaşı" olan 17 yaşındaki genç idi. Musa ve Hızır ZAMANDA 17 yılı aşkın bir süre geri gittiler... Zamanda 17 yıl geri gitmek demek Yuşa'nın "HİÇ DOĞMAMIŞ" olması anlamında...
 
Musa ise bu tarihten yaklaşık 8 yıl önce birini öldürmüş ve katil olmuştu. Hem de haksız yere öldürmüştü... Teammüden, isteyerek ve planlı olarak... Bu çok iğrenç bir suçtur aslında... O kişi zalim biriydi ama ölümü hak etmiyordu. Sinsi bir tuzak kurarak Musa onu öldürmüştü..
 
Çok kalleşçeydi ve "Allah adına=Vallahi" yemin ederek kendisine güvence vermişti. Ona inanan o zalim kişi Musa'yı bu yemin üzerine emin kişi bularak geldi ve Musa onu sırtından hançerleyip öldürdü...
 
Allah'ın adını vererek yemin etmesi ve emanete ihanet etmesi bir Resul için gerçekten iğrençtir. Sonra bunun acısıyla kıvrandı ve inanılmaz bir vicdan azabı yaşadı.
 
Allah dualarını kabul etmedi Musa'nın...
 
Musa birini öldürdü ve katil oldu. Hızır da bir çocuğu öldürdü ve katil oldu. İkisi de katildi. Fakat "Anne ve baba duasıyla" LEVHİ MAHFUZ'da "Yukarıda" birşeyler değişti. Zaman tersine döndü.
 
Hem Musa'nın öldürdüğü yaşlı YUŞA
Hem Hızır'ın öldürdüğü bebek YUŞA
(Bir insan iki kez öldürülebilir mi?)

İkisinin yaşının ortalaması 17 oldu. Yuşa, GELECEKTE kendini öldüren Musa'nın yanına "Asistan" oldu. Ve kendini "Beşikte öldüren" Hızır ile buluştu. Yuşa ölmemişti. Musa ve Hızır da katil değillerdi artık...
Herşey böyle paranormal yollardan silinebilir.

Hans Von AIBERG
 

No comments:

Post a Comment