20100109

ADEM&HAVVA / ADEM ÇAMURU

Tüm bunlardan sonra 40.gün olduğunda, artık Azrail as.ın yeryüzünden Cennet'teki Adem çamuruna Tarık aracılığıyla getireceği hiç bir materyal kalmamıştı. Artık insan en güzel yaradılışla (Ahseni takvim) kusursuz kılınmıştı. Bu bedensel tamamlama sadece altı gün sürmüştü. Bir maymun kadar içgüdüye sahip olmuştu.
 
Son yedinci gün yedinci işlemlemede
"Beyin boş bellek halinde, formatlanmamış" olarak bekledi.
 
İzleyen 34 günde ise sadece ve sadece AKIL formasyonu işlendi.
 
Daha önceki meleklerin (Takyon) Cinlerin (Enerji) bilinci, işlendikten sonra üstüne (ikisinde olmayan extra bilinç) İNSAN bilinci işlendi. Bu yüzden maymunların uygarlığı yoktur, meleklerin sanat yeteneği yoktur, Cinlerin ise bilim yapma, alim olma yetenekleri bulunmaz.
 
Yani Maymundan bilgisayar programcısı, Melek'ten Mona Liza tablosu yapmasını, Cinlerden de (Arz'dan Arş'a serisi kitaplar ya da) bu satırları yazmasını beklemeyiniz. Beyni en büyük hayvan olan Yunus balığı "Yunus Emre"nin şiirini yazamaz, cinler de bu güfteyi besteleyemez.
 
Uygarlık
(medeniyet, görgü kuralları, sosyal biçimlenme, hukuk vb.)
sadece insana özgüdür.
 
Ve bu 33 günde başarılmıştır. Yani pişirilen balçık olan insanın beyin kapasitesi kalan 33 gün içinde sadece ve sadece "AKIL" eğitimi alarak sürecini tamamladı. Yani yeryüzünden artık hiç bir şey gelmedi.
 
Akıl formatı zorunludur.
Çünkü kulluk borcu Allah'ı AKLETMEKTİR, yani bilmektir.
Bilmek ise BİLİM ile olur.
Bilim ise mekanik değildir, kaynağı kalptir ve duygu yüklüdür.
 
Duygusallık meleklerde olmayan bir şeydir, salt mantıkla hareket eden akılları vardır. Cinlerin ise Aklı değil Zeka'sı vardır ve bu zeka Kurnazlıkla çalışır, duygusal değillerdir, tanıdıkları duyguları; kibir, öfke, intikam, kan ve kin gütme, insanlarla dalga geçme. (Medyumlara gelen ruh, UFO vb. dümenleri)
 
İnsan ise duygu küpüdür.
Akıllıdır,
öyle akıllıdır ki,
meleğin mantığını,
cinin zekasını ve
Şeytanın kurnazlığını,
bir de kendine özgü olan Duygusallığı
VE ÜSTÜNE ÜSTLÜK EVRENDE TEK bilim YAPAN VARLIK OLMAYI
AYNI ANDA BECERİR
 
İnsandan başka UYGARLIĞI olan hiç bir yaratık daha yoktur.
 
İşte bu 7 hasletiyle insan insandır.
Halife olmak da budur zaten!
 
Kırkıncı gün:
Süreç tamamlanmış, sıra "RUH üfürmeye" gelmişti.
 
Üfürmek? Çok ilginç. Sur borusuna üfürülür, Hiyerarşi de üst (amir) ast (Memur) olana üfürür, bunun tersi doğasına aykırıdır. Allah size üfler, siz O'na değil! Allah'ımız, mabut biz abit (kul) olduğumuzdan bu, sir itaattir.
 
Aynı şeyi Rabbimiz bizden beklemekte ve ebeveynlerimize (anne-baba) "ÜF" dememizi yasaklamaktadır. (Üffün diye geçen ayete bakınız. Öyle ya, bizi doğuran ve doğurtan ana-baba (Ebeveyn) dir. Onlara itaat etmek zorundayız, çünkü biz onları doğurup-doğurtmadık!)
 
"Allah ruhundan üfürdü" derken Allah'ımızı zaten biliyoruz. Ruh=Gitmek fiilindendir. (Arapça Taal Hun=Buraya gel, RUH=Git Raha=gitti gibi) ÜFfün=Üflemek. Bunu anlatmak çok uzun bir mekanizma, ama birkaç ipucu sunalım:
 
İlk olarak karadelikleri örnekseyelim: Bir karadelik demek, kendi evrenine sığmadığı için buradaki bizim evrene sığmaya çalışan, içi dışından büyük bir olgu, yani kendine sığmayanın dışa üfürülmesidir.
 
Bir başka ipucu iki uç arasındaki gerilim farkının (Sıcak, soğuk uçların termik dengelenmesi için sıcaktan soğuğa akma, elektrik geriliminin çok olan uçtan az olan uca denge gereği boşalması, zamanın akması vb.) telafisi bir üflemedir.
 
Yine evrenin bir balon gibi şişerek genişlemesi, merkezindeki akdelikten (Aslında orada SUR BORUSU var) dışa doğru genişlemesi bir üflemedir. (Şişen evren teorileri)
 
Mıknatısın durumu bir üflemedir. Çünkü magnetik akılar S kutbundan N kutbuna bir uzay kafesi modeli biçiminde yani üçboyutluda şişerek akarlar. Bunu bir kağıdın üzerine döktüğünüz demir tozları ile test edebilirsiniz. Kağıdın altına mıknatıs koyduğunuz anda, dağınık demir tozları, hemen magnetik akılar halinde dizileceklerdir. İşte bu balon gibi akılar bir üflemedir.
 
Tümden gelimli olarak biz bilim adamları şu soruları da sorar dururuz: "Niçin evren saf enerji halinde kalmamış da, toplam enerjinin bir kısmı maddeye dönüşmüştür? Yani saf enerjik bir evrene göre madde olarak yoğuşmuş bir enerji evreni vardır?"
 
Biraz daha yukarı çıkalım:
Niçin enerjisiz bir evrene göre enerjili bir evren seçilmiştir?
 
Onun üstünde şu soru var:
"Varlık niçin yokluğa göre mevcuttur?"
 
Yani biz varız, yoktan varolduk, var olmamız seçildi.
 
Bunun üzerindeki soru
"Varlığı kim var etti?"
 
Bunun üzerindeki son soru yerine bir YANIT var:
"Allah Ruhundan üfledi!"
 
Allah ruhundan üfledi, önce varlık yokluğa göre mevcut oldu. Yani yokluktan varlığa ve varlıktan çokluğa bir balon şişmekte, doğa sistemleri bu yönde akmakta, öyle üfürülmektedir.
 
Sonuçta "Sonuşmaz sonsuz indirgenemez özünlü intrinsic-imajiner-holografik Enoorji yani esiri takyon enerjisi =NUR oluştu. (Melekler ve ruh'un koordinatları imajiner, kompleks sayılardan oluşur ve ışıktan hızlı olduklarından özkütleleri sıfırdan küçük olur, zamanları ters akar vb.)
 
Bu Nur'a göre bir de yanına NAR (Enerji) tercih edildi. Yani bir balon daha üflendi. (Cinler enerji insanlardır, ışık hızında madde enerjiye dönüşür.) E=mc2 olduğundan saf enerjinin bir kısmı kendini korurken (Görünmeyen ışıma Bozonlar ve gök kavramı) bir kısmı da maddeye döndü. (Fermionlar, görünen ışıma ve quantlar yani elle tutulur madde, yer kavramı)
 
İşte bu aşamada Cinden başka İNSAN da yaratılıyordu.
 
 
Hans Von AIBERG

No comments:

Post a Comment